1950 yılında tasarlanan Plainview gemisi, sıradan bir gemiden çok daha fazlasıydı. Uçabilen bu gemi, deniz üzerinde inanılmaz hızlara ulaşabiliyor ve diğer tüm gemileri geride bırakabiliyordu.
Devrim niteliğindeki teknoloji, ABD Donanması’nın Sovyet tehdidine karşı geliştirdiği en yenilikçi çözümlerden biriydi...
Denizaltılar, saatte 75 kilometre hızla seyredebilir, ABD filosunun herhangi bir gemisini avlayabilir durumdaydı. Bu tehdit karşısında donanma, çok daha hızlı gemiler geliştirmeye karar verdi.
1906’da bir İtalyan mühendis, tekneyi çok daha hızlı hâle getirmek için su altı kanatları (foils) kullanarak bir yöntem geliştirdi. Hidrofil teknolojisi, teknenin suyun dışına çıkmasını sağlayarak sürtünmeyi azaltıyordu.
1960’lara gelindiğinde ABD Donanması, bu teknolojinin Sovyet tehdidine karşı çözüm olabileceğini fark etti. Denizlerde çalışabilecek hidrofil gemiler, Sovyet denizaltılarını takip edebilir ve etkisiz hâle getirebilirdi.
Gemi, su üstünde sıradan bir gemi gibi çalışıyor ancak suyun üzerinde uçması gerektiğinde, 14.000 beygir gücündeki gaz türbinlerini devreye sokuyordu.
İki jet motoru, gemiyi 92 kilometre hıza çıkarabiliyordu. Ancak planlar, bu hızı 166 kilometreye çıkarabilecek ek motor ve süper kavitasyon sistemiyle donatmayı içeriyordu.
Plainview 1965’te denize indirildi ancak proje, inşaat aşamasında yaşanan grevler ve teknik sorunlar nedeniyle gecikti. 1969’da gemi hâlâ bitmemişken donanma tarafından kabul edildi ve sorunların çözümü için çalışmalara başlandı.
Fakat hidrofil gemiler, geleneksel savaş gemilerine göre daha ağır, daha maliyetli ve daha az silahlıydı, ayrıca bakım gereksinimleri de yüksekti.
Bu nedenlerle hidrofil teknolojisi sınırlı sayıda gemide uygulandı ve 1978’de hidrofil geliştirme bütçesi sıfıra indirildi. Plainview’in başarısına rağmen hidrofil gemiler büyük ölçüde deneysel kaldı.
Yorumlar (0)