Psikolojisinin yerinde olmadığı her hâlinden belli olan Andrea Yates’in ve anneleri tarafından korkunç bir şekilde katledilen çocuklarının öyküsünün derinlikleri gerçekten tüyler ürpertici.
Peki bir insan bu seviye bir psikoloji bozukluğuna nasıl gelmiş olabilir? Andrea ve çocuklarının kan donduran hikâyesinin dehşet verici detayları neler?
Doğum sonrası dönemde annede, geçici ve kendini sınırlayıcı mental durum değişiklikleri meydana gelebilir. Bu durum, doğumdan sonraki ilk haftada başlayıp 2 yıla kadar devam edebilir.
Postpatrum depresyonun belirtilerinden bazıları:
Henüz 17 yaşındayken intihar düşünceleriyle savaşan Andrea, gençliğinden itibaren yemek yedikten sonra kendini kusturmak olarak tanımlanabilen yeme bozukluğu bulimia nevroza ve depresyon hastalığına sahipti.
Andrea ve eşi “doğanın bize izin verdiği kadar çocuk yapacağız” düşüncesiyle evliliklerinin ilk 7 ayında 5 çocuk sahibi oldular. Andrea’nın mental sağlığı 4. çocuklarının doğumundan itibaren iyice kötüye gitmeye başladı ve tekrar intihar etmeye çalıştı. Bu girişimler birkaç kez daha devam ettikten sonra kadına postpatrum depresyon tanısı koyuldu.
Şizofreni ve postpatrum depresyonla mücadele eden anne, akıl hastanesinde sürekli doktor gözetimi altındaydı. Şizofreni belirtileri gösteren Andrea’nın söylediğine göre duvarlarda oyuncak ayılar, ördekler ve yürüyen askerler gibi şeyler görüyordu.
20 Haziran 2001 tarihinde ise çocuklarını görmek istedi ve evine gitmesi için maalesef serbest bırakıldı. İşte her şey o gün patlak verecekti.
Teksas’ta yer alan banliyödeki evlerinde yaşayan Andrea ve eşi Russell, sabah ailecek kahvaltılarını yaptıktan sonra NASA mühendisi Russell Johnson, Uzay Merkezi’ndeki işine doğru yola çıktı.
Baba, evden çıktıktan kısa bir süre sonra Andrea küveti suyla doldurarak 7, 5, 3, 2 yaşlarındaki çocuklarını ve 6 aylık bebeğini sırayla soyarak yöntemli bir şekilde boğdu. Korkunç vahşetten sonra ise ilk önce polisi arayıp kendini ihbar etti ve daha sonra kocasını arayıp hemen eve gelmesini söyledi.
Eve gelen polis memuru, Andrea’ya ne olduğunu sorduğunda “Çocuklarımı öldürdüm.” cevabını aldı ve Andrea 2 yıldır bunu yapmayı planladığını itiraf etti.
Polisler, 7 yaşındaki en büyük çocuğun bedenini küvette yüzerken buldular. Andrea’nın söylediğine göre olay yaşanırken “en az sorun çıkaran” çocuğu oydu. Diğer kardeşlerinin cansız bedenleri de Andrea ve Russell’ın yatağında battaniyeye sarılmış bir vaziyette yatıyordu.
Dindar bir Hıristiyan olan Andrea Yates, ayrıca şunları söyledi:
“Çocuklarım şeytan tarafından işaretlenmişti ve onları kurtarmanın tek yolu onları öldürmekti. Böylece cennete gidebileceklerdi ve Tanrı ile birlikte olacaklardı.. Ben de kendimi ihbar ettim ki devlet tarafından cezalandırılarak öldürüleyim. Böylece şeytan yok olacaktı. Şeytan bize sık sık televizyondaki çizgi film karakteri olarak görünüyordu ve bizimle konuşuyordu.”
“Noah’ı nefes almayı bırakana kadar suya soktum. Kaç dakika sürdüğünü bilmiyorum. Bir ara sudan çıkıp “Özür dilerim.” gibi bir şey söyledi, ne dediğini tam olarak bilmiyorum…”
Savunma ekibinin itirazlarına karşı Andrea tüm suçları gönüllülükle itiraf etti ve ceza almak için yalvardı. 2002 senesinde jüri, Andrea’yı yargılanması için yeterli buldu ve ömür boyu hapis cezasına çarptırdı.
Fakat daha sonra psikolojik bozukluk tanıları nedeniyle suçsuz bulundu ve Teksas’ta bir akıl hastanesine yatırıldı. Şu anda 58 yaşında olan Andrea Yates hâlâ akıl hastanesinde yaşamını sürdürüyor.
Andrea Yates dosyası bilim dünyasında önemli tartışmaların çıkmasına neden oldu. Hatta birçok bilim dergisindeki makalelerde yer aldı.
2004 yılında yayınlanmaya başlayan Desprate Housewives adlı dizinin senaristinin bu vakadan sonra diziyi yazmaya başladığı söyleniyor.
Ayrıca Leonardo DiCaprio’nun başrolünde yer aldığı, 2010 senesinde çıkan Zindan Adası filminin de bu olaydan esinlenerek ortaya çıktığı düşünülüyor.
Yorumlar (0)