Hepimizin izlemese bile “I see dead people“ repliğini illaki duyduğu The Sixth Sense, ürpertici atmosferi ve şaşırtıcı olay örgüsüyle klasikler listesine adını yazdırmayı başarmış bir film.
Ölüleri gördüğünü iddia eden sekiz yaşındaki bir çocuğa yardım etmeye çalışan bir çocuk psikoloğunun hikayesini anlatan film, neredeyse mükemmel diyebileceğimiz beklenmedik sonuyla hala en iyiler arasındaki yerini korumakta. The Sixth Sense’in gördüğü ilgi ve yakaladığı başarı sonrası haliyle birçok yönetmen ve senaristin ilgisi de bu “ölüleri görebilme” konusu üzerine kaydı tabii. Biz de bu yazımızda, benzer konuya sahip denebilecek 10 filmi sizler için derledik. Keyifli okumalar!
Işığa duyarlı iki çocuğuyla büyük bir malikanede yaşayan Grace’in, yaşadıkları evin hayaletli olduğundan şüphelenmesini ve çocuklarını hayaletlerden korumaya çalışmasını konu edinen The Others, türü her ne kadar korku olarak geçse de aslında bir gizem ve dram filmi.
The Sixth Sense’i izleyip sevenlerin, ana karakerimizin hayaletleri görebildiği The Others’a da bayılacaklarının garantisini verebiliriz.
Terk edilmiş küçük bir Pennsylvania kasabasında geçen The Village, sınırlarını geçtikleri taktirde kötücül güçlerin saldırdığı bir kasabada yaşayan Ivy’nin, hayatının aşkı Lucius’ı kurtarmak için bu kuralı çiğnemesini ve sonrasında olanları anlatıyor.
İzleyicisinde The Sixth Sense’in yarattığına benzer hisler uyandıran The Village’ın bir Shymalan filmi olduğunu düşünürsek, bol ters köşeli bir filmin bizleri beklediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Babasını İspanya İç Savaşı’da kaybettikten sonra bırakıldığı yetimhanenin hayaletli olduğunu ve birçok karanlık sırra ev sahipliği yaptığını keşfeden 12 yaşındaki Carlos’un hikayesine odaklanan The Devil’s Backbone; iki filmin de başrolünde hayaletleri gören küçük çocuklar olduğunu düşünürsek, The Sixth Sense’i sevenler için güzel bir alternatif.
Küçük bir Maine kasabasının, gizemli bir sisle birlikte vuran bir fırtınanın ardından evleri harabeye dönen sakinlerinin bir süper markette tutsak kalmalarını anlatan; yönetmen koltuğunda ise The Shawshank Redemption ve The Green Mile gibi efsane filmlerin yönetmeni Frank Darabont’un oturduğu The Mist, rahatsız edici sonuyla kült filmler arasına girmeyi başarmış bir film.
The Sixth Sense kadar zekice kurgulanmış bir film olmasa da; iki filmin de hissettirdiği paranoya, gerilim ve korku benzer nitelikte olduğu için The Mist’in de bu listede olması gerektiğini düşünüyoruz.
Bir Birleşmiş Milletler Mareşali olan Teddy, akli dengesi yerinde olmayan suçlular için bir hastane olan Shutter Island Ashecliffe Hastanesi’nden kaçan bir katili araştırmak için Boston’a gider. Olaylar ilerledikçe kendi hayatının ve hastanenin karanlık sırlarını keşfeden Teddy, bu yolda kendi akıl sağlığı da dahil olmak üzere çevresindeki her şeyden şüphe duymaya başlar.
Usta isim Martin Scorsese’nin yönetmenliğini üstlendiği, başrolünde ise Oscar’lı oyuncu Leonardo DiCaprio’nun olduğu Shutter Island, her ne kadar ilk başlarda farkında olmasa da kendisiyle ilişkili olan bir gizemi aydınlatmaya çalışan baş karakteri ve şok edici ters köşesi ile en az The Sixth Sense kadar iyi olan ve kesinlikle izlenmesi gereken bir film.
The Orphanage, ailesiyle birlikte engelli çocuklar için bir yetimhane olan çocukluk evine dönen Laura’nın, oğlunun bir hayaletle iletişim kurması sonucu gelişen üzücü hikayesini anlatıyor.
The Devil’s Backbone’da olduğu gibi; the Orphanage’da hayaletlerle konuşabilen küçük bir çocuğu konu edinmesi bakımından The Sixth Sense ile benzerlik gösteriyor ve bu şekilde listemizdeki yerini alıyor.
Don’t Look Now, kaybettikleri küçük kızlarının yasını tutan bir çiftin, Venedik’te aralarından birisinin medyum olduğunu ve ölen kızlarının ruhunu gördüğünü iddia ettiği iki kız kardeşle tanışmasıyla gelişen olayları anlatıyor. Bu olasılık acılı anne Laura’yı tamamen etkisi altına alırken kocası John direnir; ancak o da ölü kızıyla birlikte karısı ve iki kız kardeşin bir cenaze gondolunun içinde olduğu sanrılar görmektedir.
Hem Don’t Look Now hem de The Sixth Sense, kişisel trajedilerle başa çıkmakta zorlanan ve öteki taraftan gelen varlıkların arasında sıkışıp kalan baş karakterleriyle benzer konulara sahip.
Karısını öldüren katili bulmaya çalışan Leonard’ın pek de ufak denemeyecek bir sorunu vardır: Leonard nadiren rastlanan bir hafıza kaybından muzdaripdir ve her 15 dakika bir tekrar tekrar hafızasını kaybeder. Son hatırladığı şey ise karısının ölümüdür.
Eğer The Sixth Sense’i sevmenizin nedeni akıllara durgunluk veren olay örgüsüyse, sıradaki seyriniz için Memento mükemmel bir seçim olacaktır.
Ölümcül bir kazadan kurtulan genç Donnie Darko, bu olaydan sonra tavşan kostümü giyen bir adam tarafından takip edilmeye başlar ancak olaylar sadece bununla sınırlık kalmaz. Görünüşe göre bu ürkünç kostümlü adam, Donnie’nin zihnini kontrol ederek çeşitli suçlar işlemesine de sebep olmaktadır.
Donnie Darko; başkalarının göremediği şeyleri görebilen ana karakteriyle The Sixth Sense’le benzerlik gösterir ancak ikisi arasında oldukça belirgin bir fark bulunmakta: The Sixth Sense film boyunca yaşananlara filmin sonunda bir açıklama getirirken, Donnie Darko açık uçlu sonuyla bunu tamamen seyircinin yorumuna bırakır.
Karısı tarafından terk edilmiş olan Jacob, çocuklarının yasını tutan acılı bir baba ve Vietnam’da savaşmış bir askerdir. Geçmişini hatırlamaya çalışan Jacob, bir süredir kendi içinde yaşadığı ayrışma sebebiyle gerçeği yanılsamadan ayırt etmekte zorlanmaktadır.
Jacob’s Ladder ve The Sixth Sense, her şeyi tepetaklak eden sonları ve doğaüstü olaylara maruz kalan orta yaşlı erkek karakterleri açısından benzer konulara sahip diyebileceğimiz izlenmeye değer iki film.
The Sixth Sense seven ve “Keşke benzer konuda başka filmler de izlesem, “ diyenleriniz için hazırladığımız 10 filmlik listemizin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Umarım aralarında ilginizi çeken filmler olmuştur. İyi Seyirler!
Yorumlar (0)