Özellikle bir ayrılık acısı yaşarken kulağımızda hemen hüzünlü şarkılar beliriyor. Kimimiz bunu Azer Bülbül ile, kimimiz Cem Adrian ile, kimimiz ise Mitski ile yaşıyoruz… Yeterince acımız yokmuş gibi, bir de kendimizi ekstra hüzne boğuyoruz.
Dışarıdan bakınca kulağa epey tuhaf gelen bu durumun ne gibi nedenleri vardır dersiniz?
Günlük hayatımızda duygularımızı dışa vurmak için çoğunlukla fırsatımız olmuyor. Hatta duygularımızı çoğu zaman bastırıyoruz ve zamanla daha kötü bir şekilde ortaya çıkabiliyor.
İşte zaman zaman bu hüzünlü şarkıları dinlediğimizde duygularımızı yansıtmamız için fırsat doğuyor. Böylece bastırılmış duygularımızı dışa vuruyoruz.
Psikolojide “katarsis etkisi” denen bir fenomen var. Duyguların boşaltılması ve rahatlama hissi anlamına gelen “katarsisi”, hüzünlü şarkılar dinlerken ortaya çıkarıyoruz. Yine az önce bahsettiğimiz gibi, olumsuz duyguları serbest bırakıyoruz.
Hüzünlü şarkılarda genellikle evrensel duygular işleniyor. Şarkılardaki hikâyeler ve duygular, yaşadığımız deneyimlerle örtüşüyor. Böylece kendimizi daha az yalnız hissediyoruz, anlaşıldığımızı düşünüyoruz, aynı duyguları paylaştığımızı hissediyoruz, empati kuruyoruz.
Her zaman kendimizi mutlu hissetmemiz, doğamıza aykırı. Kimi zaman üzülmemiz, stres yaşamamız, huzursuz hissetmemiz gerekiyor. Hüzünlü şarkılar, duygusal çeşitliliğimizi destekliyor ve duygularımızı dengeliyor.
Hüzünlü şarkıların derinliği ve dokunaklılığı, bize estetik bir haz veriyor. Olumsuz duygular sanatsal bir şekilde ifade edildiğinde bu duyguları deneyimlemek keyifli hâle bile gelebiliyor. Müziğin güzelliği sayesinde duyguların katlanılabilirlik seviyesi artıyor.
Gerçek hayatımızda kötü bir olay yaşadığımızda genellikle kontrolümüzü kaybediyoruz fakat üzücü bir şarkı dinlerken duygularımızı kontrol edebildiğimizi hissediyoruz çünkü şarkıyı istediğimizde başlatabilir, istediğimizde durdurabiliriz. Küçük bir kontrol hissi, duygumuzu yönetilebilir kılıyor.
Yorumlar (0)