Yine bazı insanlar, ağrılara karşı çok dayanıklıyken bazıları çok dayanıksız. Yani ağrı eşiği kimi zaman düşük kimi zaman yüksek olabiliyor.
Peki bu ağrı eşiğini değiştirmenin bir yolu var mı?
Mesela ağrıyı hissetmeseydik, bileğimizin burkulduğunu, elimizin aşırı sıcak sebebiyle yandığını, ayağımıza diken battığını hissedemezdik ve bunlar için önlem alamazdık. Hâl böyle olunca vücudumuz çok daha fazla zarar görürdü. Bu nedenle ağrı aslında vücudun fısıldadığı bir uyarı.
Ayrıca beynin ağrıyı algılama şekli değiştirilebilir. Yine bazı insanlar, ağrı ve hazzın büyük oranda aynı beyin yollarını kullandığını fark etmiştir. Uzun süre egzersiz yapan kişiler, belli bir noktada vücutlarının endorfin salgıladığını ve böylece ağrılarının azaldığını ifade eder.
Örneğin askerler bazı zamanlar yaralandıklarını hissetmiyor çünkü beyin, “Şu an hayatta kalma modundayız, ağrıyı sonra düşünürüz” diyor. Yine bu durumu günlük hayata uyarlamak da mümkün.
Mesela nefes teknikleri ve meditasyon, ağrıyı yönetmede çok etkili. Ek olarak “Mindfulness” (Bilinçli farkındalık) teknikleri, kronik ağrıyı azaltmada klinik olarak kanıtlanmış bir yöntem.
Fakat bu, onların daha az dayanıklı olduğunu da göstermiyor. Tam tersi doğum gibi inanılmaz ağrılı ve zorlu bir süreci atlatabilmeleri, aslında ağrı yönetiminde çok becerikli olduklarını gösteriyor.
Kısaca ağrı, uzun bir süre katlanamadığımız ve direkt ilaç aldığımız bir durum gibi gözükse de aslında hissi, vücudumuz için çok kıymetli. Düzenli egzersiz, meditasyon ve çeşitli nefes teknikleri ile de ağrı eşiğini artırmak mümkün.
Yorumlar (0)