Ancak altın ve dolar arasındaki ilişki, yalnızca ters bir orantıdan ibaret değil.
Neden altın ve dolar arasındaki denge, ekonomiyi bu denli etkileyecek kadar önemli? Merak edenleri aşağı doğru alalım.
Bundan asırlar önce de altın, insanlık için ne ifade ediyorsa; bugün de aynı şeyleri ifade ediyor. Her zaman değerli ve kolay işlenilebilir olduğu için altın, birçok uygarlığa, medeniyete statü kazandıran yegâne şey olmuştur.
Özellikle nadir bulunması, onun değerine değer katıyor. Üstelik yalnızca bir maden değil, paranın da kaynağı hâline gelmiş durumda. Zaman geçtikçe altın, paranın bir temeli hâline geldi ve şu anda dolarla yakın bir ilişkisi var.
Aslında altın ve paranın orantısını bize en iyi anlatan şey altın standardı olacaktır. Bu standart, merkez bankasının bastığı kâğıt paranın belirli bir altınla takas edilebildiği bir para sistemini ifade ediyor.
Sistem, para sistemlerinin evriminde dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Bu sistemde, bir ülkenin merkez bankası, bastığı kâğıt paranın karşılığında belirli miktarda altın rezervine sahip olmayı taahhüt ederdi. Yani teoride kâğıt para, her zaman belirlenen bir altın miktarıyla değiştirilebilirdi. Bu durum, para arzını kontrol altında tutmayı ve enflasyonu önlemeyi amaçlıyordu.
18. yüzyılda Avrupa’da bankalar, kendi paralarını basarken bu paraların değeri, bankanın elindeki altın ve gümüş gibi değerli metallere bağlanmıştı. 1759’da İngiltere Bankası, ilk sabit kâğıt paraları basarak modern kâğıt paraların yolunu açmıştı. Ancak o dönemki kâğıt paralar, bugünkü gibi değildi. Çünkü değeri, doğrudan basan kurumun sahip olduğu değerli metallere endekslenmişti.
1717 Britanya’sında ise altın standardı resmen kabul edildi. İlginçtir ki Newton, Kraliyet Darphanesi’nin başkanı olarak altın standardının uygulanmasında kritik rol oynamıştı. Newton, paranın basım sürecinde madeni paraların kenarlarından değerli metallerin çalındığını fark etmiş ve tedavüldeki sikkeleri toplayarak daha kaliteli yeni sikkeler üretilmesini sağlamıştı.
Ülkeler, para arzını altın rezervlerine bağlı kalarak düzenleyince aşırı para basımının önüne geçildi ve enflasyon kontrol altına alındı. Fiyatların ve döviz kurlarının sabitlenmesi, uluslararası ticareti kolaylaştırdı ve ekonomik büyümeye katkı sağladı.
Ancak bu standardın da önemli sınırlamaları bulunuyor. Altının elde edilmesi sınırlı ve zahmetli olduğu için para arzını, ihtiyaç duyulan seviyeye çıkarmak her zaman mümkün olmadı. Ekonomik kriz zamanlarında, altın rezervleri talebi karşılayamadığı için para politikalarının esnekliği azaldı.
Savaşın yarattığı maliyet, sistemin sürdürülebilirliğini zorlaştırmıştı. 1930’lu yıllarda Büyük Buhran’ın etkileri, altın standardının ekonomik dalgalanmalara karşı yetersiz kaldığını gösteriyor. Ekonomist Barry Eichengreen, bu dönemde altın standardını korumaya yönelik ısrarın, merkez bankalarının kötüleşen ekonomik koşullara uyum sağlamasını engellediğini belirtiyor.
II. Dünya Savaşı sonrasında, uluslararası finans sistemi yeniden yapılandırıldı. 1944’te Bretton Woods Konferansı’nda, ABD dolarının altına çevrilebilmesi kararıyla dolar, uluslararası rezerv para birimi hâline geldi. Ancak zamanla artan ekonomik, politik ve küresel baskılardan ABD Başkanı Richard Nixon, 1971’de doların altın ile değiştirilmesini durdurdu.
İtibari para, artık değeri altın veya gümüş gibi emtialara bağlı olmayan, hükûmetlerin ve merkez bankalarının ekonomik güvencesine dayanan bir para biçimidir. Bu sistemde, döviz kurları ve para değeri piyasa güçleri tarafından belirlenmekte, ülkeler kendi para politikalarını daha esnek bir şekilde uygulayabilmektedir.
Altın standardı, para arzını sınırlayarak enflasyonu kontrol altına alma ve ekonomik istikrar sağlama amacıyla geliştirilmiş olsa da altının sınırlı kaynağı nedeniyle esneklik sorunları yaşamıştı. Dolayısıyla ekonomik koşullara daha uygun görülen itibari para sistemine geçilmişti. İşte altın ve dolar arasındaki ilişki de bundan ibaret.
Yorumlar (0)