Teğmen Mustafa İpar, yüzüne bir İngiliz gemisinden atılan merminin isabet etmesi sonucu bir gözünü, burnunun tamamını, yanaklarını, üst çenesinin tamamını, dilinin yarısını, üst damağının tamamını ve çenesinin altının büyük bir bölümünü kaybetmişti.
Bu ağır hasara rağmen hayata tutundu ve 1918 yılında Almanya’ya götürülerek günümüz tıbbı için bile zorlu olan cerrahî müdahale ile yeni bir yüze kavuştu. İşte teğmenin ve ona yeni yüzünü hediye eden doktorun çarpıcı hikâyesi...
Türkiye’de birkaç kez ameliyat edilen teğmen, hayata tutunabildi fakat estetik bir müdahaleden yoksun kaldı. Çünkü bunun için Türkiye’de yeterli bir uzmanlık ve donanım bulunmuyordu. Hatta Almanya dışında dünyanın hiçbir yerinde estetik cerrahî, Mustafa Teğmen’i düzeltebilecek kadar gelişmemişti.
Ambulansla hastaneye götürüldü; kız kardeşi tarafından yıkandı, yüzündeki kısımlar ise tükürük ve kurutulmuş yiyecek artıkları ile temizlendi. Sabah olduğunda Doktor Joseph, teğmene "güvende olduğunu, ona yeni bir yüz vereceğini ama bu denli zorlu bir yüz estetistiğinin daha önce hiç yapılmadığını" söyledi. Mustafa Teğmen konuşamadığı için, kalan tek gözüyle doktora umutla baktı.
Vücudunun tamamı steril havlularla kaplandı. Kafatası derisi aşağıya doğru uzatıldı ve baldırlarından alınan deri parçaları, yüz kısmına implante edildi. Sedeften yapılma pek çok küçük protez sayesinde elmacık kemiği, çene, damak yapıldı. Sadece diş protezi konusunda başarı sağlanamadı fakat yine de teğmenin artık yeni bir yüzü vardı.
İkinci ameliyatı için dört hafta bekledi. Her biri birkaç saat süren çok sayıda zorlu ameliyat geçirdi. Gazi Mustafa İpar, günümüz için mükemmel olmasa da o dönem için mükemmel olan bir yüze kavuştu ve birkaç ayın ardından Türkiye’ye döndü.
Kendisi bugün çok yaygın olarak yapılan rinoplastinin (burun estetiğinin) öncüsü olarak kabul edilir. "Buruncu Joseph" olarak nam salan doktor, o dönem için mucize sayılabilecek ameliyatları sayesinde estetik cerrahînin temellerini atan isim haline gelmişti.
Anne, kulak kepçesi aşırı büyük olan çocuğu okulda psikolojik baskıya maruz kaldığı için kulak küçültme ameliyatının mümkün olup olmadığını sordu. O güne dek hiçbir yerde böyle bir ameliyat yapılmamıştı. Doktorlar tereddüt bile etmeden bunu "basit estetik kaygı" olarak görerek kadını ve çocuğu eve gönderdi.
İki gün sonra kadına ulaşan Joseph, konuyu kadınla detaylı bir şekilde görüşünce bunun insanî bir durum olduğunu anladı: bedensel görünüme bağlı olarak psikolojinin aşırı derecede bozulması ve insanî hayatın normal bir şekilde devam ettirilememesi durumu… Doktora göre bu durum tıpta yeni bir vakaydı.
Jacques Joseph, hastanede yardımcı hekim olarak çalışıyordu. Başhekime haber vermeden çocuğu ameliyata aldı. Ameliyat esnasında tuttuğu kayıtları bir makale haline getirerek Berlin Hekimler Odası’nın dikkatine sununca hekimlerden büyük bir takdir topladı.
Hekimlik-akademik kariyeri bir anda sekteye uğrayan Doktor Joseph pes etmedi ve Sağlık Bakanlığı’ndan aldığı özel izinle bir estetik cerrahî kliniği açtı. Bir anda yüzlerce insanın başvurusuyla karşılaştı. Başarılı ameliyatları bütün Avrupa’da ve Amerika’da duyuldu. Basında haber oldu ve büyük şöhret kazandı.
Dönemin Alman İmparatoru II. Wilhelm, Doktor Joseph’e, açtıkları yeni kliniğin başına profesör olarak atanacağını, profesörlük prosedürünü yerine getirmemiş olmasının önemsiz olduğunu söyledi fakat onun önce Hıristiyan olmasını şart koştu.
Yahudi doktor bunu reddetti ve çalışmalarını özel kliniğinde devam ettirdi. Fakat sonunda devlet pes etti; Savaş ve Sağlık Bakanlığı, akademik prosedürleri yerine getirmediği halde Joseph’i yeni kliniğin başına profesör olarak atadı. Savaş sonrasında da yaptıklarından dolayı onu devlet nişanıyla şereflendirdi.
Hastalarına yeni yüz, burun, kulak, çene, göz vb. organları kazandırdı. "Burun Estetiği ve Yüzde Başka Estetikler (Nasenplastik und Sonstige Gesichtsplastik)" adlı kitabında, "depresyona neden olması nedeniyle insan yaşamını zorlaştıran" başka uzuvlar üzerinde de çalışmalar yaptığından bahsetti. Aşırı büyük memelerin küçültülmesi de buna dahildi.
Prof. Joseph, ameliyat ettiği zenginlerden bir servet talep ediyordu fakat yoksullardan para almıyordu. Ameliyatını izlemeye gelen Batılı hekimlerden o günün parasıyla 100 Mark alırken, Doğu Avrupa’dan gelenlerden sadece 10 Mark alıyordu. Zengin hastalardan kazandığı paralarla lüks bir hayat kurdu.
1933’te başa gelen Hitler, Yahudi bilim insanları üzerinde baskı kurdu, Joseph de bu durumdan etkilenenlerin başında geliyordu. Doktorun pek çok arkadaşı ülkeden kaçtı fakat o kalmayı tercih etti. Bütün baskılara rağmen çalışmalarına devam etti. Asistanı bir ajan çıkınca hapse atıldı, tehdit edildi. 1934’te kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetti.
Ardından doktorun kliniği, evi ve mezarı tahrip edildi. Siyah bir granit taşından yapılmış mezar taşı, 2004 yılında büyük bir uğraşın sonunda bulundu ve yeniden yazılarak ve parlatılarak yerine dikildi.
Bunlardan biri de bir başka Alman cerrahtır: Profesör Rudolf Nissen. Cerrahpaşa’da cerrahî bölümünü kuran profesördür. Rudolf Nissen, anılarını anlattığı kitabında şunları yazmıştır: 1935 senesinde Atatürk, o tarihlerde tedavi etmekte olduğum kız kardeşi Makbule Atadan’ı ziyarete gelmişti. Benden hasta hakkında bilgi aldıktan sonra, Hitler hakkında ne düşündüğümü sordu. Ben de kendisinin seçimlerle filan iktidara geldiğini söylemeye başlayınca, beni susturdu ve şöyle devam etti: Bakın Profesör, dünya tarihi, Hitler gibi kendisini bütün tarihlerin en güçlü adamı ve komutanı sanan megalomanlarla doludur. O da göreceksiniz, ülkesini ve dünyayı büyük bir felakete sürükleyecektir ve tarih de onu öyle anacaktır. Devlet adamı deneyimi olmayanlara devlet idaresini teslim etmek büyük bir hatadır.
Yorumlar (0)