GPS sistemi, başlangıçta sadece askeri bir amaca hizmet ediyordu.
Askeri sebeplerle ortaya çıkan bu sistem, nasıl oldu da bugün elimizden düşüremediğimiz bir sistem hâline geldi?
Bu olay, uzay araştırmalarına kapı aralarken navigasyon teknolojisi için de büyük bir dönüm noktası oldu. Sputnik’in radyo sinyallerini Dünya’dan izleyen ABD’li bilim insanları, ilginç bir şey fark etmişlerdi…
Uydunun hareketi sırasında yayılan radyo sinyallerinin frekansı, Doppler etkisiyle değişiyordu. Doppler etkisinin ne olduğunu anlattığımız bu içeriğe göz atabilirsiniz:
Yani, eğer bir uyduya ait sinyallerin nasıl değiştiği doğru şekilde analiz edilirse, uydunun konumu da belirlenebilirdi. Bu keşif de tahmin edeceğiniz gibi GPS’nin temel çalışma prensiplerinden birisi oldu.
Sputnik’in ardından ABD, uydu bazlı bir navigasyon sistemi geliştirmek için çalışmalara başladı. O dönemlerde, denizaltılar ve savaş gemileri için hassas navigasyon büyük bir ihtiyaçtı. Bu ihtiyaç doğrultusunda ABD donanması, 1960’ta "Transit" adını verdikleri ilk uydu navigasyon sistemini geliştirmişti.
Transit sistemi, yörüngede belirli sayıda uydu bulunduruyordu. Konum belirleme işlemi ise Doppler etkisi ile yapılıyordu. Ancak bu sistemde kullanıcılar, sürekli sinyal alamıyordu. Çünkü uydular, Dünya üzerinde dönerken sadece belirli zaman dilimlerinde kullanılabiliyordu.
Navigasyon sistemlerinin gelişmesindeki en önemli faktörlerden biri de zamandı. Konum belirleme, uyduların sinyallerinin ne kadar sürede alındığını hesaplamak üzerine kuruluydu. Bu yüzden daha hassas saatler kullanıldığında, navigasyonun doğruluğu da artmış oluyordu.
Bu amaçla, 1967’de ABD, "Timation" adını verdiği yeni bir sistem üzerinde çalışmaya başladı. Bu projede, uydulara atomik saatler entegre edilerek daha doğru zaman ölçümleri yapılabiliyordu. Timation’ın, GPS’nin bugünkü hassasiyetine ulaşmasında çok etkili oldu.
1960’ların sonunda, ABD Hava Kuvvetleri de kendi bağımsız navigasyon sistemi olan "621B" projesi üzerinde çalışıyordu. Tabii zamanla bu çalışmalar, donanmanın ve diğer askeri birimlerin projeleriyle birleştirildi. Böylece 1973’te, ABD Savunma Bakanlığı, NAVSTAR GPS adlı yeni bir küresel navigasyon sistemi geliştirmeye karar verdi. Diğer projelerde daha kapsamlı olan bu sistem, Dünya’nın her yerinde çalışacak şekilde tasarlandı.
NAVSTAR GPS’nin ilk uydusu, 22 Şubat 1978’de fırlatıldı. 1985’e kadar toplam 11 deneysel uydu, yörüngeye yerleştirildi. Ancak sistem, henüz tam anlamıyla kullanılabilir durumda değildi ve test aşamasındaydı.
1991’de Körfez Savaşı sırasında ABD askerleri, ilk kez GPS teknolojisini askeri operasyonlarda aktif olarak kullandı. GPS, çöllerde yön bulmayı kolaylaştırarak savaşın gidişatını büyük ölçüde etkiledi.
1993’te ise NAVSTAR GPS’nin 24 uyduluk tam takımyıldızı tamamlanmıştı. Bu da, sistemin dünya çapında kullanılabilir hâle gelmesi anlamına geliyordu. Böylece modern GPS sistemi de faaliyete geçmiş oldu.
Bugün ise GPS, dünyanın her yerinde milyarlarca insan tarafından kullanılıyor. Akıllı telefonlardan otomobillere, uçaklardan tarım makinelerine kadar birçok alanda yer alan bu teknoloji, uzun ve meşakkatli aşamalardan geçerek âdeta kolumuz, bacağımız hâline geldi.
Yorumlar (0)