İnsanlık tarihinin bilinen en eski dönemine uzanan Güneydoğu Anadolu Bölgesi, günümüze taşınan en önemli tarihi yapılara ev sahipliği yapmaktadır. Her birinde ayrı bir hikaye bulunan bu önemli yapılar, tarihimize ışık tutan önemli ve tek kalıntılardır.
Binlerce yıldır varlığını koruyarak ayakta kalan bu nadide yapıların birçoğu ne yazık ki ülkemizde gerçekleşen acı deprem felaketine karşı koyamadı. Yara alan tarihimizin yapılarına bakıldığında kimisi ayakta zor dururken kimisi de tamamen yok oldu.
Adıyaman’ın merkezinde bulunan bu camii, 1505-1515 yıllarında Dulkadiroğulları zamanında Dulkadirli Beyi Durak Bey tarafından yaptırıldı. Cami, günümüzdeki şekline 1863 yılında kavuşsa da gerçekleşen depremde maalesef kendini koruyamadı.
Adıyaman’ın Kahta ilçesinde yer alan ve tarihi milattan önceye dayanan bu tümülüs, Komagene Krallığı’na ait bir anıt mezardır. Doğu, Batı ve Güney yönlerine ayrı ayrı sütunlar halinde yapılan bu yapı günümüze kadar sadece 4 sütun olarak varlığını koruyabildi. Bunlardan ikisi Doğu, diğer ikisi de Batı’dadır. Yapılan araştırmalar, bu tümülüsün Komagene Kralı II. Mithridates tarafından inşa ettiği bilinir. Meydana gelen depremde Kral Mithridates ve kardeşi Laodice’nin kabartmalarına ait sütun yıkıldı.
Sokollu Mehmet Paşa’nın 1574 yılında Mimar Sinan’a yaptırdığı bu cami; medrese, sıbyan mektebi, arasta, han, tabhane, imaret, hamam ve çeşmeden oluşan bir külliyeye sahiptir. Caminin ibadet alanını örten büyük kubbe, daha küçük iki kubbe ile desteklenmiştir. Külliyenin bedesteni, kervansaray ile cami arasında yer alır. Buradaki beş satırlık kitabeden anladığımız kadarıyla, 1574-1575 yılları arasında inşa edilmiştir. 16. yüzyıl klasik Osmanlı mimarisi üslubuna bir örnek olan caminin minaresi ise depremde yıkıldı.
Kahta Kalesi, Kommageneliler döneminde yazlık başkenti olarak bir idari merkezi halinde inşa edildi. Roma Dönemi boyunca da varlığını korudu. Kale, 1260’larda Memlükler bölgeye hükmettiğinde bugünkü halini aldı. Kahta, Cumhuriyet dönemine kadar ilçe merkezi olarak Elazığ (Memuret-ül Aziz) ile ilişkilendirilerek 1926 yılına kadar kullanıldı. Şimdi ise depremde hafif hasar gören yapılar arasında.
Günümüz Türkiye sınırları içinde inşa edilen ilk cami olarak bilindiği için Habib-i Neccar’ın manevi değeri oldukça büyüktür. Cami, Antakya, 638’de Müslüman Arapların eline geçtiğinde inşa edildi. Ayrıca Hz. İsa’nın havarilerine ilk inanan ve bu yolda canını veren bir Antakyalı’nın adını taşıdığı söylenir. Gerçekleşen depremde cami, ağır hasar aldı.
Selçuklu mimarisinin güzel bir örneğini oluşturan ve Hatay’da yer alan cami, 18. yüzyılda Memlükler tarafından inşa edildi. Cami, Hatay’a ait en eski ve en büyük cami olarak kabul edilir. Ne yazık ki cami, depremde tamamen yıkıldı.
Gaziantep Kalesi ilk olarak Roma döneminde bir tepe üstünde gözetleme kulesi amacıyla inşa edildi. "Kalenin mimarı" olarak anılan Bizans İmparatoru Justinianus döneminde milattan sonra 6. yüzyılda bugünkü şeklini alsa da depremde büyük hasar gören yapılar arasında.
Depremde hasar alan tarihi bir yer olarak Gaziantep’te yer alan bu evler, şehrin eski yaşamına bir bakış sunan tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Evlerin yer aldığı Gaziantep’in Bey Mahallesi, şehrin karanlık havasından, gürültüsünden ve yoğunluğundan uzaklaşıp kendinizi bir zaman tünelinde bulup nefes alabileceğiniz bir yer. Depremde birçok kısmı hasar almış durumda.
Gaziantep’in tarihinde önemli bir yer tutan Bayazhan, 1909 yılında tütüncü Bayaz Ahmet Efendi tarafından yaptırıldı. Gaziantep Belediyesi tarafından Gaziantep şehrinin kültür ve tarihini sergileyen bir müzeye dönüştürülerek 2009 yılında halka açıldı. Yapı, deprem nedeniyle büyük hasar aldı.
İlk olarak 1892 yılında Valide Meryem Kilisesi (St. Mary) olarak inşa edilen yapı, kilise ve hapishane olarak kullanılarak daha sonra camiye çevrildi. Gaziantep’in en büyük camilerinden biri haline gelen yapıya sonradan eklenen minareler ve kubbe ise depremde yıkıldı.
"Kızıl Kilise" adındaki eski bir kilisenin yerine inşa edilen ve yapım tarihi tespit edilemeyen bu yapının avlu duvarları, sütunları, sütun başlıkları ve çan kuleleri günümüze ulaştı. Araştırmacılara göre 1170-1175 yılları arasında Zengiler tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. İslam fetihlerinden sonra kilise ile olan ilişkisi ve sütunlarında kullanılan kırmızı mermerden dolayı Mescid-ül Hamra (Kızıl Mescit) olarak da anılmıştı. Yapının minaresi ise son yaşanan depremde hasar aldı.
Mevlid-i Halil olarak da bilinen Dergâh Camii, ilk dönemlerde kilise olarak inşa edilse de günümüze ulaşana kadar büyük değişimler yaşadı. Osmanlı Dönemi’nde 1523 yılında Muhammed Salih Paşa’nın verdiği talimatlar doğrultusunda Dergâh Camii şeklini aldı. Caminin minaresi depremde hasar alan yapılar arasında.
Dulkadiroğlu Beyliği hükümdarı Süleyman Bey tarafından 1442-1454 yılları arasında inşa edilen cami, son deprem ile hasar aldı, minaresinin büyük bir bölümü yıkıldı.
Malatya şehir merkezinde bulunan cami, 1843 yılında alim Hocazade Hacı Yusuf tarafından yaptırıldı. ’Büyük deprem’ olarak adlandırılan 2 Mart 1893 depreminde ise yıkılmıştı. Bu camiden günümüze sadece bir minare kalsa da son olan depremde caminin büyük bir kısmı ayakta kalamadı.
Köprübaşı olarak bilinen meydanda 1927 yılında Fransız mimar Leon Benju tarafından yaptırılan bina, 1938 yılından Hatay ilinin Türkiye’ye katıldığı 29 Haziran 1939 tarihine kadar parlamento binası olarak hizmet vermişti. Bina maalesef deprem ile yerle bir oldu.
16. yüzyılda İspanya’da kurulan Çıplak Ayaklı Karmelit Rahibeler Tarikatı üyeleri, 1858’de İskenderun’a gelerek yeni bir kilise inşa etmeye başladılar. Kilise, 1888’den 1901’e kadar çıkan bir yangından sonra yenilendi. İbadethane bölümü ise depremde yıkıldı.
Hatay’da ticaretin kalbi olarak bilinen çarşı, eski Antakya evlerinin arasında yer almakta ve içinde hanlar, hamamlar, camiler bulunmaktadır. Depremde çarşının bir kısmı hasar aldı.
Darb-ı Sak Kalesi, milattan önce 333 yılında Pers kralı Darius’un yaşadığı yer olarak kaydedilmektedir. İssos Savaşı’ndan önce Darius’un Büyük İskender’e karşı kurduğu kale, Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ın 1084 yılında Antakya’yı fethinden sonra fethettiği kalelerden biriydi. Ancak depremle birlikte geriye hiçbir şey kalmadı.
Diyarbakır surları, 346 yılında Bizans İmparatoru II. Konstantin döneminde inşa edildi. Ancak kente gelenlerin artması nedeniyle günümüzdeki Gazi Caddesi’nin içinden geçen surların Batı kısmı 367-375 yılları arasında yıkılarak sur bugünkü halini aldı. Şimdi ise surların bir kısmı depremde hasarlandı.
Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad tarafından 1224 yılında yaptırılan Anadolu’nun ilk ve tek yapısı olup taşlarının beyazlığından dolayı "Sütlü Minare" adını alan cami, depremde hasar gördü.
Deprem, dünyanın ilk aydınlatılan caddesi olarak bilinen Kurtuluş Caddesi’nde tarihi binalarda hasara yol açtı. 16. yüzyılda yapıldığı tespit edilen Salmiye Camii de depremde harap oldu. Kubbesi, minaresi ve bazı duvarları yıkılan cami enkazla kaplandı.
1890 yılında Hacı Hüseyin Efendi ve Hacı Bicik Efendi tarafından yaptırılan cami, 3000 kişilik kapasiteye sahip olup, taş duvarlı ve beton çatılıdır. Müftü misafirhanesi ve toplantı salonu, kuyu, çeşme, tuvalet, şehitlik ve tek şerefeli minareyi içinde barındırıyordu. 1930’da restore edilse de Kahramanmaraş depreminde kısmi hasar gördü.
Malatya’da 1893 yılında yapımına başlanan ve 1912 yılında Sultan II. Abdülhamid’in desteğiyle tamamlanan, halk arasında "Teze Camii" olarak bilinen Hacı Yusuf Taş Camii depremde yıkıldı.
Hatay’da Fransız yönetimi sırasında elçilik ve Fransız Bankası olarak hizmet veren Antakya Protestan Kilisesi, depremde yıkıldı.
1902 yılında Kuzey Suriye milletvekili Bereketzade Rıfat Ağa tarafından yaptırıldı. İstanbul saray tipine göre planlanarak sarayların tüm özelliklerini taşıyacak şekilde inşa edildi. Tüm dış balkon ve pencere modelleri Osmanlı sarayı ve taş oyma balkon tipindedir. Taş ve inşaatçılar Halep’ten getirilmiştir. Rıfat Ağa’nın 1907’de kolera hastalığından ölmesi üzerine yalı, 1909’da tamamlandı. Şimdi ise depremde ağır hasar alan yapılar arasında.
İlk olarak ahşap şekilde inşa edilen kilise, 1872 depreminde yıkılmış ve yanarak yerle bir olmuştu. Yanan kilise binasının yerine yapılan yeni yapı, taş oymacılığıyla Bizans mimarisinin çok güzel bir örneğini yansıtıyordu. Depremle birlikte kilise harabeye dönüştü.
Affan Kıraathanesi, 1911 yılında Fuat Sahilli tarafından yaptırılan ve 1913 yılında tamamlanan iki katlı taş binanın alt katında yer almaktadır. Fransız mimarlar ve Halepli duvar ustalarının eseri olan bu yapının inşası sırasında Roma dönemine ait su dolu bir kuyu keşfedildi. Tarihi yapısını koruyamayan kahvehane, depremde büyük hasar gördü.
Kültür Bakanlığı ve Mimarlar Odası’ndan yıkılan ve hasar gören bu tarihi yapılar hakkında beklenen açıklama geldi. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, depremden hasar gören bölgelerdeki tüm kültürel varlıkların hasar tespitinin sağlanarak aslına uygun şekilde restore edileceğini açıkladı. Yapıların da güvenliğini sağlamak amacıyla güvenlik ekiplerinin bölgeye sevk edildiğini söyleyen Bakan, hasar tespiti konusunda üniversitelerin eski eser konusunda uzman mühendis, mimar ve öğretim görevlilerinin oluşturduğu ekiplere ilaveten üniversitelerden akademisyen desteği alınacağının altını çizdi.
"11 şehirdeki müze ve ören yerlerindeki hasar almış noktalara aynı planlandığı şekilde, hiç gecikmeden ekiplerimiz müdahale etti. Şu anda çok geniş ekiplerle 10 şehirde kültür varlıklarımızın hasar tespitlerini yapıyoruz. Hem Vakıflar Genel Müdürlüğümüze bağlı hem Kültür Varlıkları Genel Müdürlüğümüze bağlı yapıların tespitleri hızlı bir şekilde devam ediliyor. Zaten sona da gelmiş durumdayız." (Kültür ve Turizm Bakanlığı basın açıklaması)
Yorumlar (0)