Dünya Ticaret Merkezi, 1970’lerin başında Amerika’da inşa edilmiş ve 11 Eylül saldırılarına kadar Manhattan’ın silüetinde önemli bir yer elde etmişti.
İkiz Kuleler olarak tanıdığımız ve adı yaşanılan terör saldırından dolayı hüzünle anılan bu yapıların arkasında gurur verici bir mühendislik vardı. Öyle ki, döneminin mühendislik harikası olarak anılan bu teknoloji daha sonra gökdelen inşaatlarını kökünden değiştirecekti.
Binanın inşaatı esnasında karşılaşılan ilk büyük zorluk zeminin doldurma olmasıydı. Bu sorunun aşılması için metrelerce derinliğe temel atıldı ve suyun temel için açılan hendeğe dolmasını engellemek için çeşitli teknikler kullanılarak bu temel güçlendirildi.
Ek olarak, inşa edilecek olan ikiz kuleler dönemine göre çok daha farklı bir yapıya sahipti ve de döneminin en yüksek binalarından olacaktı.
Bu sebeple, bu kadar yüksek bir yapının inşasında geleneksel vinçlerin kullanılması, sürekli demonte ve yeniden monte işlemleri gerektirecek, bu da büyük zaman kaybına ve yüksek maliyetlere neden olacaktı.
Ayrıca o dönem bu projenin hızlı bir şekilde tamamlanması gerekiyordu.
Avustralyalı mühendisler tarafından geliştirilen ve gökdelen yapımında devrim yaratan kanguru vinç, diğer vinçlere göre çok daha kullanışlıydı.
Çünkü bu vinçler hidrolikler yardımıyla kullanılarak kendilerini yukarı kaldırabiliyor ve bina yapısına tırmanabiliyordu.
Bina yükseldikçe bir nevi sıçrayan bu vinçlere bu sebeple kanguru vinç denildi.
Bu yenilikçi araç sayesinde eski tip vinçlerin sökülüp yeniden monte edilme gerekliliğini ortadan kaldırıldı ve bu sebeple inşaat süreci de önemli ölçüde hızlandı.
Özetle, her açıdan döneminin ötesinde bir bina olacak olan Dünya Ticaret Merkezi, yapımında kullanılan araçlar konusunda da döneminin ötesindeydi.
Yorumlar (0)