1700’lü yılların sonunda ilk sıcak hava balonlarının bulunması, askeri stratejistlerin gözlerinin bu alana doğru dikilmesine neden oldu. Askeri stratejistler, havadan yapılacak keşiflerin cezbedici sonuçlarını ilk elden öğrenmiş oldular.
Sıcak hava balonlarının, havadan keşif imkanına işaret ediyordu. Ama günün teknolojisi bunun olmasını imkansızlaştırıyordu. Özellikle kablosuz iletişimin hala bulunamamış olması, bu araçların keşiflerde kullanılmasını engelledi.
20.yüzyılın başına gelindiğinde ise hava araçlarının keşifler için kullanılmasını sağlayabilecek telgraf, telefon ve uçak bulunmuştu. Geliştiricilerin önündeki tek zorluk bu araçların bir arada kullanılabileceği bir sistemin geliştirilmesiydi.
Araştırmacıların kablosuz iletişim teknolojisindeki ilk adım kablosuz telgraf alanında oldu. Uçaklarda kullanılacak bir kablosuz telgraf geliştirildi. Ancak bu cihaz büyüklüğü nedeniyle büyük bir dezavantaj yaratıyordu. Yaklaşık 45 kg ağırlığında olan kablosuz telgraf, sadece bir kişinin bulunduğu dönemin uçaklarında neredeyse pilotun bulunduğu alana kadar taşıyordu.
Uçakların sadece bir kişiyi taşıyabildiğini dönemde bir de telgraf sisteminin uçağa eklenmesi pilotlar üzerindeki yükün artmasına neden oldu. Özel bir telgraf operatörünün olmadığı uçaklardaki pilotlar haritaları kontrol etmek, düşmanı gözlemlemek ve gözlemlerini mors kodları olarak iletmek görevlerinin hepsini düşman ateşi altındayken yapmak durumunda kalıyorlardı.
Bütün bu ağır iş yükü ve karmaşık sisteme rağmen kablosuz telgraf teknolojisi uçaklara yerleştirildi. 1911 yılında ABD Ordusunun tek uçağının pilotu olan Teğmen Benjamin D.Foulois, kablosuz telsiz bulunan bir uçakla Meksika sınırı boyunca uçtu. ABD ordusunun teğmeni, kablosuz telgraf ile yerdeki sinyal istasyonları iletişime geçebildi.
1914 yılında da İngiliz Kraliyet Uçan Kolordusu(RFC) himayesinde Donald Lewis ve Baron James radyotelegrafi yöntemini denemeye başladılar. Geliştirme çalışmalarının başlamasından kısa bir süre başarıya ulaşıldı. 6 Eylül 1914 yılında Donald Lewis, 1.Dünya Savaşı’nın cephelerinden olan Marne Savaşı sırasında düşman hattında 50 km’lik bir boşluk farkederek bunu kendi birliklerine radyotelegrafi ile iletmeyi başardı.
Radyotelegrafi ile gönderilen bu ilk keşif raporunun başarısının ardından İngiliz ordusunun komutanları, kablosuz telgraf iletişim araçları için daha fazla pilot eğitilmesini ve yer desteğinin artırılmasını istediler.
Bu sayede 1912 yılında kurulan İngiltere’nin ilk hava kuvvetleri olan RFC hızlı bir şekilde büyümeye başladı. Herbert Musgrave tarafından kurulan RFC için Musgrave ilk etapta fotoğrafçılık, meteoroloji, bomba atma, tüfek kullanmak ve iletişim gibi görevler düşündü. Musgrave, 1.Dünya Savaşı’nın da başlaması üzerine iletişim görevleri üzerine odaklanmaya karar verdi.
Savaşın başında RFC’ye Londra’nın güney batısındaki Surrey’de bulunan Brooklands Havaalanı ve Marconi İstasyonu verildi. Havaalanı kurulması için çok uygun bir alan olmayan Brooklands, İngiltere’de 1909 yılında ilk defa motorlu uçuşların yapıldığı yerdi. Uçuş pistti, motor yarışlarının yapıldığı pistin ortasına kuruldu ve etrafı yüksek gerilim telleri ile üç taraftan çevrildi. Pistin doğu tarafına da 30 metre yüksekliğinde iki tuğla baca kuruldu.
İngiltere ordusunun keşif pilotları, ilk etapta topçu ateşlerinin etkinlikleri hakkında raporlar veriyorlardı. İlk raporlardan birini veren Donald Lewis, “50 metre yakında ve sağda” şeklinde ilk raporunu verdi. Bu rapor, mors alfabesi ile iletilebilecek oldukça uzun bir cümle. Mors alfabesinin bu sorunu bir süre pilotları meşgul etti.
Bir süre sonra haritalarda bir ızgara referans sistemine geçildi. Bu sayede haritalar A5-B3 gibi alanlara bölündü. Bu sayede pilotların çok daha kolay bir şekilde yer bildirmeleri sağlandı. Ancak yinede arkadan gelen kablosuz telefon teknolojisi radyotelegrafinin rafa kaldırılmasını sağladı.
İngiltere ordusunun uçaklarının iletişimi geliştirmeye çalışan mühendisler, radyotelegrafinin yerine kablosuz olarak telefonla sesin iletilmesinin daha iyi bir çözüm olduğunu düşündüler. Ancak ilk uçakların üstü açık olan kabinleri, sesli iletişim için çok da uygun ortamlarda değildi. Yoğun gürültü, titreşim ve saldırıların ortaya çıkardıkları sesler pilotların seslerini boğuyordu.
Bu sorunların aşılması ve uçaklarda iki yönlü olarak kablosuz telefonların kullanılması için 1915 yılında Charles Edmond Prince görevlendirildi. Brooklands’e gelen Prince, kısa süre içinde havadan yere iletişim sağlayacak kablosuz telefon sisteminin kurulması için çalışmaya başladı.
Prince’in kurduğu ilk sistem günümüzdeki telefonlar veya cep telefonları gibi değildi. Pilot, yerdeki istasyona sesle ulaşabilirken, yerdeki operatör pilota ileteceklerini mors alfabesi iletmek durumunda kalıyordu. İki yönlü olarak kablosuz sesli iletişim kullanılması için bir yıl daha çalışmak gerekti.
Prince ve grubu iki yönlü iletişimi sağlamak için çeşitli mikrofonları denediler. Sonunda Hunnings Cone tarafından üretilen mikrofonda karar kılındı. Araştırmacılar, mikrofonu belirledikten sonra deneme yanılma yoluyla mikrofonu laboratuvarın dışında ve tipik uçuşlarda denemeye başladılar. Mikrofonun havada nasıl çalıştığı bulunduktan sonra mikrofonun malzemesi üzerine de bir çalışma yapıldı. karbon, çelik, ebonit, selüloit, alüminyum ve mika mikrofon için test edildi. Mika, motor gürültüsünden en az etkilene madde olarak mikrofon için kullanılmaya başlandı.
Yapılan çalışmaların ardından 1915 yılının yazında Prince ve ekibi bir uçak ile ilk sesle iletişimi sağladılar. Çalışmanın başarılı olmasının hemen arkasından Prince’in asistanlarından J.M.Furnival, Brooklands’de hemen Kablosuz Eğitim Okulu’nu kurdu. Bu okulda insanlara kablosuz telefonun nasıl kullanılacağı öğretildi. 36 pilot bu okulda eğitim aldı. Aynı zamanda ekipmanların bakımı ve onarımı için de insanlara eğitim verildi.
Prince ve ekibi bu noktada durmadı. Uçaklar için geliştirilen bu ilk kablosuz telefon ahize ile kullanılıyordu. Bu da pilotların bu araçları kullanmasını zorlaştırıyordu. Prince, pilotlar için bu süreci kolaylaştırmak için ilk boğaz mikrofonunu geliştirdi. Bu sayede pilotlar ellerini kullanmadan yerdeki istasyonlara raporlarını iletebilecek hale geldiler.
Charles Edmond Prince, savaş uçaklarında kullanılan kablosuz iletişim teknolojisinin öncüsü oldu. Prince, çalışmalarının tamamını daha sonra makale haline getirerek yayınladı. Prince’in geliştirdiği bu teknoloji ilk olarak savaş uçaklarının iletişiminde kullanılmasının ardından modern cep telefonlarının geliştirilmesi için de bir ilhama sebep oldu.
Yorumlar (0)