Her ne kadar ülkemizde etkisini artan Kore ve Japon kültürü sevdasının da etkisiyle yeni yeni hissetmiş olsak da noodle olarak bilinen eriştelerin dünyanın yeme alışkanlığını etkilemesinin ardındaki öykü çok eskiye dayanıyor.
Şimdi hazırsanız 1940’lar Japonya’sına doğru küçük bir yolculuğa çıkıyoruz.
Savaşın ardından onlarca yılın en kötü hasat sezonunu yaşayan Japonya, büyük bir kıtlıkla karşı karşıyaydı.
Öyle ki, sebzeler kara borsaya düşmüş, binlerce izinsiz açık hava pazarı ortaya çıkmıştı.
Katı yasalar ve gıda miktarındaki azlık sebebiyle insanlar bir kap sıcak erişte yiyebilmek için kara kışta çok uzun süreler kuyrukta bekliyordu.
Yerel yiyecekleri, bir tür erişteli çorba olan ramen ve bir tür mantı olan gyoza gibi yemekler buğday unundan yapılabiliyordu ama o dönem Amerika tarafından sağlanan buğday çoğunlukla ekmek yapmak için kullanılmaktaydı.
Hikâyemizin baş kahramanı olacak olan Momofuku Ando, ülkenin yeme şeklinin değişmesinin gelenekleri kaybetmekle sonuçlanacağını düşünüyordu.
Bu da aklına Amerika’dan gelen buğdayın daha fazla erişte yapımında kullanılabileceğini getirdi.
Ando daha erişilebilir ve hazırlaması daha kolay hazır ramenlerin Japonya’nın açlık problemine bir çözüm olabileceğini düşünüyordu.
Ama bu fikrini gerekli yerlere iletse de kimse ilgilenmedi ve iş başa düştü. Gıda konusunda hiçbir bilgisi olmamasına rağmen bir yıl boyunca bu fikir üzerinde çalıştı.
Hazır erişteler üretmek ve ülkenin açlık problemini çözmek için çözmesi gereken birçok problem vardı ve koca bir yıl boyunca eriştenin tadı, saklama koşulları vb. durumlar için deneyler yaptı.
Erişteleri lezzetli ve uzun süre muhafaza etmenin yolunu eşinin yemek yapmasını izlerken keşfetti.
Derin yağda kızartıldığında nemini çeken eriştelerin uzun süre saklanabildiğini ve nemini kazandırmak için haşladığınızdaysa lezzetini kaybetmediğini gören Ando, o kalıp erişteleri işte bu şekilde oluşturdu.
1958 yılındaysa Chicken Ramen (tavuklu ramen) adını verdiği ilk eriştesini üretti.
Nissin markası altında satışa sunduğu ramenler pahalı olmasına rağmen halk tarafından çabucak benimsendi.
Fiyatı ev yapımı eriştenin beş katıydı ancak lezzetli ve kolay hazırlanır olması ürünü başarıya götürdü.
Hatta öyle ki, sadece birkaç dakikada hazır olan bu ürün "Sihirli Ramen" olarak anılmaya başlandı.
Ekonominin toparlanma sürecinde insanlar uzun saatler çalışmaya başlamıştı ve buğday unu fazlalığı vardı Bunlar, Ando’nun eriştelerinin başarılı olması için mükemmel koşullardı.
Çünkü yeterli malzeme vardı fakat insanların yemek hazırlamak için vakti yoktu.
Chicken ramen, ilk yılında 13 milyon paket sattı ve Japonya’daki satışlar zaman içinde artmaya devam etti.
Hatta hazır eriştelerin popülaritesi arttıkça, farklı şirketler de hazır erişte üretmeye başladı.
Ando hazır erişteleri daha da hazır yapmaya kararlıydı ve 1971 yılında “Cup Noodles” (Bardakta Erişte) isimli yalnızca kabın içine su dökmeniz ile hazır olan erişteleri üretti.
Bu öyle büyük bir başarıydı ki bardakta eriştelerin satışı paketli eriştelerin satışını geçmişti.
Daha sonra 1972 yılında Ando’nun erişteleri Amerika’ya ihraç edilmeye başlandı. Orada da o kadar sevildi ki Japonya’nın Amerika’ya en çok ihraç ettiği ürünler arasında yer alıyordu.
Amerikalı tüketici hazır erişteleri çok hızlı bir şekilde benimsedi. Öyle ki, hazır eriştelerin Amerikan yemek kültürü üzerindeki yadsınamaz etkisi üzerine haberler bile yapıldı.
Ando yıllarca yenilikçi ruhunu kaybetmeden yeni erişte fikirleri üzerinde çalışmaya devam ederek yüzlerce çeşit erişte piyasaya sürdü ve ancak 95 yaşına geldiğinde emekliye ayrılarak işi oğluna devretti.
Nissin markası altında o kadar çok çeşit erişte çıkarıldı ki Ando Japonya’da “Cup Noodles Museum” (Bardakta Erişte Müzesi) isimli bir müze bile kurdu.
İşte bir kültürü korumak ve kıtlığa çözüm bulmak adına üretilen eriştelerin, milyar dolarlık bir sektöre dönüşerek farklı ülkelerin yemek kültürünü şekillendirmesinin ardındaki hikâye…
Yorumlar (0)