Aslında insana en yakın hayvan olarak bilinen maymunlar şaşırtıcı derecede benzer özelliklerini zaman zaman sergiliyor. Bunu hem bireysel aktivitelerinde hem de aile yapılarında görebiliyoruz. Fakat bizi biz yapan bazı noktalardaki ayrımlarımız da kafa karışıklığına sebep olabiliyor.
Konuşma yetilerinin henüz bizimki kadar gelişmemiş olması, geçtiğimiz yıllara kadar kafa karışıklığına sebep olan söz konusu ayrımlarımızdan biriydi. Bunu takip eden bir başka kafa karıştırıcı konu ise, bize benzerlikleri olmamasına rağmen bazı kuşların bizim çıkardığımız sesleri çıkarabilmesi oldu. Gelin, iki konu hakkındaki kafa karışıklığını da çözelim.
Maymunların konuşamamasının sebebi, uzun yıllar boyunca boğazlarında gerekli yapılara sahip olmamaları olarak bilindi. 1960 ve 70’li yıllarda yapılan deneyler sonucunda bu kanıya varıldı. Bilim insanları bu deneyde doğal yollarla ölmüş bir maymunun boğaz yapısını inceleyerek hesaplamalarla bilgiler edindiler. Bunun yanında uyuşturulmuş bir maymun da kullanıldı. Bir insanınkine göre oldukça küçük olan bu boğaz yapısı, sesli harflerin çıkarılamayacağına işaret ediyordu.
Az önce bahsettiğimiz deney Philip Lieberman tarafından yapılmıştı. Bu araştırma da daha gelişmiş tekniklerle aynısını taklit etti diyebiliriz. Söz konusu deneyde yine aynı tür (makak) maymunlar yer aldı. Fakat bu sefer hepsi canlıydı.
Söz konusu maymunların boğaz yapısı, birbirleriyle iletişim kurarken, bir şeyler yerken ve ses çıkarırken röntgen sayesinde canlı olarak izlendi. Bunun sonucunda çok sayıda görüntü elde edildi ve bu boğaz yapısının üç boyutlu modeli ortaya çıkarıldı. Daha sonra buradan geçen hava farklı pozisyonlarda simüle edildi ve sonuç olarak da çıkarabilecekleri sesler teorik olarak ortaya çıktı.
Çünkü sorun boğazlarında değil, beyinlerinde. Söz konusu beyin, sesleri taklit edebilmelerini sağlayacak kadar gelişmiş değil. İçinde bulundukları durumu belirli seslerden anlayabilirler ve buna göre sesler üretebilirler fakat iş bunu bizim gibi ses tellerini kullanıp bir dile çevirmeye geldiğinde beyinleri yetersiz kalıyor.
Yani sonuç olarak konuşabilmek için tüm sete sahipler fakat beyinleri tarafından sınırlanıyorlar. 2016’daki araştırmanın baş yazarı W. Tecumseh Fitch, eğer onlarınki yerine bir insan beyni olsaydı maymunların konuşabileceklerini belirtmişti.
Papağınınız küfretmeyi öğrenebilir, selam vermeyi öğrenebilir ve sürekli maruz kaldığı farklı sözcükleri de hafızasında tutabilir. Fakat unutmayın, onlar bu sözcüklerin çok büyük bir kısmının anlamını hiçbir zaman bilmez. Yani sadece taklit ederler.
Papağanlar konuşacakları zaman ciğerlerinden gelen havayla oynar ve bu sayede belli sesler çıkarırlar. Solunum sistemini ters bir sapan gibi düşündüğünüzde bizim ses tellerimiz boğazımızda, gırtlak boşluğundadır. Fakat papağanın ses üretmesini sağlayan kısım ciğerlere açılan çatalın orada yer alır.
Biz ses tellerimizdeki hareketlerle havaya yön verir ve ses çıkarırız. Papağanlar ise bahsettiğimiz ayrım noktasında kaslara sahiptir. Bu sayede o ayrımdaki bir yolu kapatarak belli bir sesi, diğer yolu kapatarak da farklı bir sesi çıkarabilirler. Bu bağlamda ‘p’ ve ‘b’ seslerini, havayı sıkıştırıp bir anda bırakarak oluşturduklarını söyleyebiliriz. Buna ek olarak gaga ve dil pozisyonunu ayarlayarak da sese şekil verebiliyorlar.
Vahşi doğada kuş sesinden ileri gidemeyeceklerini söyleyebiliriz. Evde olduklarında ise sahipleriyle bağ kurdukları için onları taklit edeceklerdir. Bu da elbette papağanınızla aranızdaki bağa göre belli olur. Yine de her papağan konuşacak diye bir kural olmadığını belirtelim.
Düşüncelerinizi yorum kısmında belirtebilirsiniz.
Kaynaklar: Science ABC, Vox, Science, National Post, SciShow, Washington Post,
Yorumlar (0)