Sevgililer Günü… Yılın en pembe, en aşk dolu, en çiçekli ve en çikolatalı günü. Sevgi tek bir güne sığmaz diyenlerin yanı sıra böyle günlerin anlamsız olduğunu düşünenler de var. Böyle günlerin abartıldığını düşünenlerdenseniz yalnız değilsiniz çünkü sizin gibi düşünen yapımcı ve yönetmenlerin imza attığı pek çok anti-romantik film bulunuyor. Bu filmler aşk, evlilik, kadın - erkek ilişkileri gibi kavramlar üzerine yoğunlaşıyorlar.
Aşkı hiçbir zaman filmlerdeki gibi yaşayamadığını düşünenler bir de listemizdeki anti-romantik filmlere göz atsınlar. Listemizdeki filmlerin her biri farklı bir türe ait olmasına rağmen ortak noktaları, rüya gibi gelen romantik ilişkilerin gerçek hayat ile çatıştığı noktada hiç de bildiğimiz gibi olmadığıdır.
Usta yönetmen David Fincher’dan alışık olmadığımız bir aşk hikayesi. Romantik bir tanışma hikayesi sonrası evlenen Nick ve Amy’nin hayatı, evliliklerinin 5. yıl dönümünde Amy’nin ortadan kaybolması ile bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır.. Nick’in Amy’i arama yolculuğunda iki eşin de hiç de göründükleri kadar masum olmadıkları ortaya çıkacak.
Son yılların en çok ses getiren filmlerinden olan ve ödüllere doymayan Marriage Story, oyunculuk performanslarıyla öne çıkan bir yapım. Filmde, boşanma sürecinde olan çocuklu bir çiftin arasındaki ilişkiye yakından bakıyoruz. Anti-romantik bir film sayılmasının nedeni ise bazı sahnelerin evliliğe tövbe ettirecek türden olması.
Herkesin bir sırrı vardır, eski dostaların bile. Uzun zamandır arkadaş olan 7 yedi kişi bir akşam yemeği için bir araya gelir. Masada üç çift ve sevgilisini neden getirmediği sorgulanan bir erkek vardır. Keyifle süren sohbet, cep telefonlarını masaya açık bir şekilde koyma oyunu sonrası kimsenin aklına gelmeyecek sırların açığa çıkması ile hiç tahmin edilmeyen bir noktaya gelecektir..
Sevgililer Günü’nü sevmediğinizi düşünüyorsanız bir daha düşünün. 2000’li yıllarda yeniden çevrim ve devam filmleriyle de karşımıza çıkan bu kült korku filmi, küçük bir ABD kasabasında Sevgililer Günü’nde işlenen cinayetleri konu alıyor. Halk hikayelerine her zaman inanmayabilirsiniz, ta ki başınıza gelene kadar.
Kimse yalnız bir hayat istemez ama kimse de buna zorlanamaz. Distopik bir gelecekte, The City isimli bölgenin yasalarına göre yalnız olmamak zorundasınız. Bu yasaya uygun olarak bekar insanlar bir otelde toplanırlar ve herkese 45 gün süre verilir. Eğer 45 gün içinde kendinize bir eş bulamazsanız, daha önceden belirlemiş olduğunuz bir hayvana dönüşeceksiniz. Süreniz başladı.
Sevgilinizin ailesi ile tanışmak her zaman biraz gergin bir süreç olmuştur. Özellikle siyahiyseniz, sevgiliniz ve ailesi beyazsa ve sevgilinizin ölmüş akrabaları ile de tanışacaksanız. Get Out, seyircinin kalbini klasik bir romantik hikaye ile ısıttıktan sonra aynı kalbin göğüs kafesinden çıkacak kadar hızlı atmasını da sağlıyor.
Çok zengin olması dışında hakkında başka hiçbir şey bilmediğimiz yakışıklı erkekler, şirin bir pastane sahibi güzel kadınlar ve muhteşem bir romantizm. Romantik komedi filmlerinin bu bildiğimiz klişeleri ile başarılı bir şekilde alay eden Isn’t It Romantic filmi, filmlerde görmeye alışık olduğumuz aşkların gerçek hayatın içinde o kadar da romantik olmadığını ve aslında o kadar da romantik olmak zorunda olmadığını anlatıyor.
1990’lı yıllarda, sosyal medya olmadan önce insanlar nasıl flört ediyordu? En iyi dostunuzla sokağa çıkıyordunuz ve beğendiniz insanlarla tanışıyordunuz. Ancak işsiz bir aktörseniz ve uzun bir ilişkiden yeni çıktıysanız her zaman böyle havalı tanışma hikayeleriniz olmuyor. Swingers filmi tam da bu konu üzerine odaklanıyor ve aslında ilişkilerin başlamasında arkadaşların da önemli bir rolü olduğunu gösteriyor.
Her ilişkide bazı sorunlar vardır. Ancak uzun süredir devam eden birlikteliklerde bu sorunlar halı altına süpürülmüştür. Ta ki biri o halıyı kaldırana kadar. Woody Allen’in sevilen filmlerinden Husbands and Wives’da bu halıyı kaldıran, çiftin en yakın arkadaşlarının boşanma haberi oluyor. Boşanma haberi üzerine konuşmaya başlayan çift, kendi ilişkileri üzerine de konuşmaya başladıkları zaman ortalığı halı altında kalmış tozlar kaplıyor.
Kimilerine göre boşanma, evliliğin doğal sürecinin bir sonucudur. Ancak bu boşanma eşlerden birinin üzülmesi ile sonlanıyorsa kalp kırıklıkları kaçınılmaz olacaktır. Ortak bir arkadaşlarının ölümü ile bir araya gelen üç kadının diğer bir ortak noktası da kocalarının onları daha genç bir kadın için terk etmesidir. Üç kadın birlikte bir karar alırlar ve eski kocalarından intikam almak için eğlenceli bir maceraya atılırlar.
2000’li yılların sevilen Türk dizisi Ayrılsak da Beraberiz ile aynı konuya sahip olan The Break Up filminde, boşanan ama lüks evlerinden bir türlü ayrılmak istemeyen bir çiftin hikayesini izliyoruz. Filmin finali pek anti-romantik değil ancak film boyunca bu çiftin tartıştığı her an, eğer varsa, eski toksik ilişkileriniz gözünüzün önüne gelecek.
Modern bir Romeo - Juliet hikayesi olan Atlantics filmi, aynı zamanda taşıdığı doğaüstü öğelerle de dikkat çekiyor. Romeo - Juliet hikayesinden farklı olarak bu filmde bir ihaneti izliyoruz. Okyanus altında kalacak bir adada kurtulmanın tek yolu, yeni yapılan bir kuleye sığınmaktır. Sevgilisi ile bu kuleye sığınmaya karar veren Ada, sevgilisinin başka bir kadına söz verdiğini öğrendiği zaman aşkını sorgulamaya başlar.
Sinema tarihinin en romantik filmi Titanik’te kalplerimizi ısıtan Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet, Revolutionary Road filminde bu sefer anti-romantik bir hikaye ile karşımıza çıkıyorlar. 1950’lerin Amerika’sında, bir banliyöde yaşayan çiftimiz iki çocuklarını büyütme mücadelesi sırasında kendilerini unuttuklarını fark ediyorlar ve kişisel sorunlardan bahsedilmeye başladığı zaman aslında evliliklerinin o kadar güçlü olmadığını anlıyorlar.
Aşk, evlilik, kadın - erkek ilişkileri konularına farklı bir açıdan bakmak isteyenlerin izleyeceği, en iyi anti-romantik filmleri listeledik. Aşk, pek çok kişi için dünyanın en güzel duygusu olsa da yine de ara sıra sorgulamaktan ve bir birey olduğumuzu hatırlamaktan zarar gelmez.
Yorumlar (0)