Bahsettiğimiz yerde sadece 234 kişi yaşıyor ve oraya gitmek hiç de kolay değil. Gitseniz dönmesi de ayrı bir süreç zaten.
Portekizli Amiral Tristao da Cunha tarafından 1506’da keşfedilen bu ada; hangi ülkeye bağlı, insanlar nasıl geçiniyor gibi merak edilen birçok soruyu cevaplayalım.
Bahsettiğimiz adanın adı keşfeden kişiden geliyor ve orası Tristan da Cunha. Atlantik Okyanusu’nun güneyinde yer alan ada, nadir yaban hayatına sahip ve volkanik bir bölge.
En yakın kara parçası St. Helena Adası ile arasında 2.334 km mesafe var. Ada Güney Afrika’nın Cape Town kentine ise 2.778 km uzaklıkta. Adanın çapı 12, çevresi ise yaklaşık 40 km.
Coğrafi açıdan Afrika kıtasına dahil edilen Tristan da Cunha, Britanya Denizaşırı Toprakları’nda yer alıyor. Henüz bir bağımsızlık talepleri yok çünkü Birleşik Krallık ile bağlarını korumak istiyorlar.
Kraliçe tarafından atanan bölge valisi aracılığıyla da dış ilişkiler, iç güvenlik, savunma ve kamu hizmetleri yürütülüyor.
Bu kadar uzak olunca tabii ki ulaşım imkânları da epey sınırlı. Adada havalimanı bulunmuyor. Sadece doğal olmayan küçük bir limanları var.
“Hadi topla bavulu gidelim.” diyemezsiniz çünkü ziyaretçilerin hepsinin önce ada konseyinin onayına başvurması gerekiyor. Hadi diyelim izni aldınız o zaman uzun bir deniz yolculuğuna hazır olun.
Öncelikle Cape Town’a uçmanız gerekiyor. Buradan bir yelkenliye binerseniz yolculuk 18 gün sürüyor. Tabii rüzgârı ve deniz şartlarını da göz önüne almanız gerekiyor.
Daha hızlı bir seçenek arıyorsanız da 6 gün süren gemi yolculuğu yapabilirsiniz ancak bunun da bir başka dezavantajı var. Bu deniz seferi, yılda sadece 1 kez yapılıyor ve kontenjan sınırlı.
Tüm bu zorluklara rağmen adaya ilgi var. Ziyaret edenler için özel evler ve pansiyonlar yer alıyor ve halk oldukça misafirperver. Adada sınırlı kalma yeri olduğu düşünülünce buna bir sınır getirmişler. Ziyaretçiler dışında küçük bir gurbetçi nüfusu var. Rahipler sadece birkaç ay kalabiliyor, dişçi ve gözlükçü gibi profesyonel hizmet sağlayanlar ise birkaç hafta veya nadiren aylarca kalabiliyor.
İngilizce konuşulan adada İskoç, İngiliz, Güney Afrikalı, Amerikan, Hollandalı, İtalyan kültürlerinden türetilmiş kelimelere sahip yerel bir lehçe var. Halk geçimini tarım ve balıkçılıkla sağlıyor.
Adada İngiliz sterlini yerel para birimi. Ziyaret edecekseniz buraya nakit parayla gitmeniz gerekiyor çünkü adada kredi kartı veya çek kabul edilmiyor. Neyse ki idare binasında para çevirme bölümü var.
Adanın tek bir yerleşim yeri var, o da Edinburgh of The Seven Seas. Burada 1 okul, 1 hastane, 1 postane, 1 müze, 1 pastane, 1 kilise, 1 bar ve 1 yüzme havuzu bulunuyor. Hastane var ama çok ciddi durumlar için Cape Town’a gidiliyor.
1961’de volkanik patlama sebebiyle ada halkı İngiltere’ye tahliye edilmiş olsa da 2 yıl sonra evlerine geri dönmüşler. Ada halkının hepsi orijinal yerleşimcilerin soyundan geliyor.
Kalan soyadları; Glass, Swain, Green, Rogers, Hagan, Repetto ve Lavarello. Tabii ki az kişi olunca akraba evlilikleri de olmuş ve astım gibi bazı rahatsızlıklar da bu sebebiyetle oluşmuş.
Ancak halk, adaya öyle bağlı ki eğlenceleri, etkinlikleri, geçimleri, çalışmaları hepsi bir arada yapılıyor.
Peki siz kendi kurallarıyla izole böyle bir yaşamı tercih eder miydiniz?
Yorumlar (0)