Sıcak havanın yükselmesi, fiziğin en çok bilinen ilkelerinden biridir. Örneğin dubleks bir evde yaşıyorsanız klimanın üst kat için daha hayati olduğunu deneyimlemişsinizdir.
Gelin kulağa oldukça mantıksız gelen bu sorunun mantığını anlatalım.
Alçakta atmosferin ağırlığı aşağı doğru baskı yapar ve daha fazla hava molekülü sıkışmaya başlar. Bu moleküller sıkıştıkça ısı üretir ve bu da sıcaklığın artmasına sebep olur.
Tam tersi yükseklik arttıkça da hava molekülleri, azalan atmosfer basıncı sebebiyle dağılır ve böylece sıcaklık düşer. Belirli bir alanda daha az molekül olduğunda, havanın ısıyı emme ve tutma kapasitesi daha az olur.
Yine bu da yüksek rakımlarda havanın daha da soğuması anlamına gelir.
Genel itibarıyla sıcaklık, ortalama her 300 metre yükseklikte, yaklaşık 15-16 derece düşer. Bu öngörülebilir sıcaklık düşüşü, meteorologlar ve klimatologlar için oldukça önemli bir kavramdır ve geçiş oranı olarak bilinir.
Hata oranı ise nem, genel hava durumu ve günün saati gibi faktörlere bağlı olarak değişebilir. Örneğin Kuzeybatı Pasifik’teki yaz aylarında Cascade Dağları, diğer iklimlerdeki veya bölgelerdeki sıradağlarla karşılaştırıldığında farklı bir hız kaybı oranına sahiptir.
Sıcak hava yükseldikçe genişler ve bu hava, yüksek rakımlardaki düşük hava basıncı sebebiyle zaman içinde soğur. Bu daha nemli ve soğuk hava da çiğlenme noktasına ulaştığında nem yoğunlaşarak bulutlara ve yağışlara dönüşür.
Orografik etki olarak bilinen bu süreç, dağ sıralarının neden sıklıkla daha yüksek yağış seviyeleriyle ilişkilendirildiğini açıklar.
Yorumlar (0)