Hiçbir belgesel izlemesek, televizyonu dahi açmasak şöyle camdan dışarı baktığımızda bile hayrete düşeceğimiz şeyler görüyoruz çünkü yaşamak tam da bu demektir. Mesela geçmişte Türkiye’deki insanlar şöyle bir gökyüzüne bakmışlar ve allı turna olarak adlandırdıkları bir kuş görüp türkülerde ondan bahsetmişler. Allı turna ne mi? Yahu belgesellerde gördüğümüz flamingo işte.
Dar bir ekosistemde olmalarına rağmen ülkemizde flamingo yaşıyor. Uzun ve gövdelerine göre incecik duran bacakları, yine gövdelerine göre çok uzun duran boyunları, uzun gagaları ve en önemlisi pembe, beyaz ve kırmızı renklerinin hayran bırakan tonlarını taşıyan tüyleriyle flamingolar; izlemeye doyamadığımız bir görsellik sunuyor. Hakkında bildikleriniz yalnızca bunlar ise bazı ilginç özelliklerine epey şaşıracaksınız.
Flamingo, Phoenicopteridae familyasına ait kuşların ortak adıdır. Bilinen üç cinsin altında altı tür bulunur. Büyük, küçük, Şili, And, James ve Karayip flamingosu olarak adlandırılan bu türler; Afrika’da, Asya’nın güneybatısında, Orta Amerika’da, İspanya’nın güneyinde, Avrupa’nın güneyinde ve bazı küçük ekosistemlerde yaşarlar. Türkiye’de bu altı türden yalnızca büyük flamingo türü Tuz Gölü ve çevresinde yaşar. Ülkemizde allı turna olarak isimlendirilirler.
Pembe, kırmızı, turuncu, sarı, beyaz gibi farklı renklerin sayısız tonunu üzerinde taşıyan flamingolar aslında doğuştan bu renklere sahip değillerdir. Onlara bu rengi veren; aynı zamanda havuca turuncu, domatese de kırmızı rengi veren karotenoid isimli bir maddedir. Bu madde doğal olarak saydığımız renklerdeki pigmentleri üretir. Flamingolar yedikleri yosun, tuzlu su karidesi ve diğer mikroskobik algler sayesinde bu maddeyi alır ve tüylerinin rengi dönüşür. Doğal ortamında yaşamayan flamingolar bu maddeden alamadıkları zaman tüyleri beyaz ağırlıklı bir renge dönüşür.
Bir yanda onlarca ton ağırlığındaki balinalar, diğer yanda birkaç kilo ağırlığındaki flamingolar; ‘Nasıl oluyor da bunların beslenme sistemi aynı oluyor?’ diye şaşırmış olabilirsiniz. Şöyle ki flamingolar da balinalar gibi filtre besleyicidirler. Su içerisinde bulunan algleri, küçük tohumları, küçük kabukluları, larvaları ve sığ sularda yaşayan diğer küçük canlıları yerler. Bunları yemek için gagalarını suya sokarlar ve büyük bir su kütlesi ile birlikte bu canlıları gagalarında toplarlar. Daha sonra gagalarını sallayarak suyu dışarı atarlar ve bu sırada gagalarının yanında bulunan tarak benzeri plakalar yiyecekleri içeride tutar. Böylece flamingo sudan arındırılmış yiyeceğini afiyetle mideye indirir. Balinalar da devasa alg sürülerini bu şekilde ağzına alır, suyu filtre ile dışarı atar ve kalanları yer.
Flamingolar hakkında insanları en çok hayrete düşüren detaylardan bir tanesi de dizlerini geriye doğru bükerek yürümeleridir. Elbette bu tamamen yanlış bir düşünce. Tamam, dışarıdan bakınca öyle görünüyor olabilir ama aslında bizim diz olarak gördüğümüz eklem, flamingonun ayak bilediğidir. Flamingonun diz eklemi ise vücuduna yakındır, tüyleri arasında gizlidir ve tıpkı biz insanların diz eklemi gibi öne bükülerek hareket eder. Aynanın karşısına geçip parmaklarınızın üzerinde yürürseniz aslında flamingo eklemlerinin hareketini anlamış olursunuz.
Flamingolara dışarıdan baktığımız zaman uçamayan bir kuş türü olan deve kuşlarına benzettiğimiz ve flamingoları çoğu zaman yerde takılırken gördüğümüz için onların uçamadığını düşünebiliriz. Ancak flamingolar harika uçuculardır. Yalnızca öyle her kuş gibi olur olmadık zamanlarda uçmazlar. Genel olarak göç döneminde sürüler halinde uçarlar. Üstelik güneye doğru yaptıkları bu göçler oldukça uzun seyahatlerdir. Havada flamingo görmek ne anlama gelir onu bilemeyeceğiz.
‘En rahat hangi pozisyonda uyuruz?’ diye kırk yıl düşünsek aklımıza en son gelen seçenek tek ayak üzerinde uyumak olacaktır ama flamingolar için bu ilk seçenektir. Kulağa şehir efsanesi gibi geldiğini biliyoruz ama flamingolar gerçekten de tek ayak üzerinde uyurlar. Uzmanlar bu durumu incelediler ve flamingoların iki ayak üzerinde durmak için çok daha fazla kas gücü kullandıklarını keşfettiler. Yani flamingoların tek ayak üzerinde uyumalarının nedeni, o pozisyonda çok daha az kas gücü kullanıyor olmalarıdır.
Diğer kuş türlerine bakacak olursak yavruların daha çok gagada püre haline getirilen besinlerle beslendiğini görürüz. Flamingolar ise memeli canlılara benzer şekilde süt üretirler. Bu süt, kursaklarındaki özel bir bölümde üretilir ve protein ile sağlıklı yağ doludur. Kursakta üretilen bu süt, yavruya ağız yoluyla aktarılır. İlginç olan ise bu sütü hem anne hem de baba flamingo üretebilir. Yani bu açıdan bakacak olursak memeli canlıların ürettiği sütten çok daha verimli bir yavru besleme sistemleri vardır.
Atalarımız maalesef ‘Yuvayı dişi kuş yapar.’ sözünü söylerken hatalı bir genelleme yapmışlar. Çünkü flamingolar yuvalarını birlikte yaparlar. Tek eşli canlılar olarak flamingolar eşleşip çiftleştikten sonra yumurtanın kuluçkaya yatacağı yuvayı birlikte inşa ederler. Çamur kullanılarak yapılan bu yuva küçük bir volkana benzer. Ortalama 30 günlük kuluçka süresinin ardından flamingo yavruları beyaz ve gri renkli tüylerle yumurtadan çıkarlar. Beslendikçe tıpkı yetişkin flamingolar gibi renkleri değişir. Bu renk değişim süreci birkaç yıl sürebilir.
İlginçtir, yavru flamingolar doğduktan sonraki yaklaşık bir hafta içerisinde yuvadan ara sıra ayrılıp etrafta dolaşmaya ve beslenme pratiği yapmaya başlar. Yaklaşık bir ay sonra ise tıpkı bir kreş gibi aynı yaştaki yavrular bir araya gelirler ve birlikte dolaşıp yiyecek bulmaya başlarlar. Ebeveynler, yavrularını seslerinden tanırlar.
Görenleri kendine hayran bırakan bir görüntüye sahip olan flamingo kuşları hakkında bazılarını ilk kez duyduğunuz ilginç bilgilerden bahsettik. ‘Doğa bizi kendine daha ne kadar hayran bırakabilir?’ diye ne zaman düşünsek karşımıza bir örnek daha çıkıyor değil mi?
Yorumlar (0)