Binlerce yıl öncesinde, soyundan geldiğimiz insanların içinde bulunduğu çevresel faktörler ve buna bağlı olarak evrimleşen genetiğin izlerini günümüzde hâlâ sürdürmeye devam edebiliyoruz.
Bunlardan birisi de bugün, "laktoz intoleransı" dediğimiz, sütün içinde bulunan laktozu sindirmede zorluk çektiğimiz özelliğimiz. Peki neden Türkler ve Moğollar, diğer toplumlarla kıyaslayınca inek sütünü sindirmekte zorluk çekiyor?
Laktoz; inekler, keçiler ve insanlar da dahil olmak üzere memelilerin sütünde doğal olarak bulunan bir tür karbonhidrat. Her canlının sütü, kendi türündeki yavru için en uygundur. Bu yüzden kedilere süt vermek bile hayati sonuçlar doğurabilir.
Bir canlı türü, örneğin insanlar, inek sütü içtiğinde hem kısa hem de uzun vadeli problemlerle karşılaşabilirler. Kısa vadeli olanlara, sizin de yakından tanıyacağınız; hazımsızlık, bağırsak bozulması, mide bulantısı gibi örnekler verebiliriz. Sütün %90’ını oluşturan kazein yüzünden ise vücutta fazla asit üretilmesinden kaynaklı kemiklerde zarar görme ve hormonal bozukluklar meydana gelebilir.
Zaten yeni yapılan birçok çalışma da anne sütü emdikten sonra başka herhangi bir canlının sütüne ihtiyaç duymadığımızı, inek sütünden kalsiyum almaya çalışırken vücudumuza birçok diğer zararlı maddeyi de almak yerine başka kalsiyum kaynaklarından faydalanabileceğimizi kanıtlıyor.
Türkler olarak %83’ümüz, ikinci kromozomdaki kalıtsal özelliklerimiz nedeniyle laktoza toleranslı değil ve bu yüzden inek sütü içtikten sonra çeşitli problemlerle karşılaşabiliyoruz.
Aslında bebekken, laktozu sindirebilme yeteneğimiz oluyor ancak kalıtsal ve ırksal özelliklerimize bağlı olarak bu yeteneğimiz zamanla azalıyor.
Laktoz intoleransı; Kuzey Batı Avrupa ülkelerinde yalnızca %1-2 civarındayken güneye ve doğuya doğru gittikçe artıyor. Hatta Orta Asya ve Arap ülkelerinde bu oran %90’a, Afrika kökenlilerde %99’a kadar çıkabiliyor!
Laktozu sindirme yeteneğimizin zamanla azaldığını söylemiştik. Bununla beraber, “laktaz kalıcılığı” denilen genetik özellik, son 10.000 yıl içinde çokça evrim geçirdi ve dünyanın belli bölgelerindeki insanlara yayıldı.
Laktaz kalıcılığını araştıran bilim insanları, şu sonuca vardı:
"Çalışmamız, tarih öncesindeki toplumlar ve yerleşimler büyüdükçe insanların; özellikle hayvansal kaynaklı, temiz olmayan ve ishale sebep olan hastalıklardan daha fazla etkilendiğini gösteriyor. Bu koşullar altında süt tüketmek, ölüm oranlarının artmasıyla sonuçlandı ve laktoz toleransı olmayanlar daha savunmasız hâle geldi. Bu durum, hastalık ve yetersiz beslenme oranlarının arttığı kıtlık koşullarında daha da kötüleşti. Bu, laktoz toleransını içeren gen varyantının bir kopyasını taşımayan bireylerin üremeden ölme olasılıklarının daha yüksek olmasına yol açtı ve laktoz toleransının kalıcılığı popülasyona yayıldı."
Sütün içindeki laktozu sindiren bir enzim olan laktazı üreten LCT genindeki genetik varyasyonlar, laktoz intoleransının oluşumunu da etkiliyor. Bu nedenle Avrupalılar çoğunlukla laktoza toleranslılar çünkü laktaz enzimini ömür boyu üretebilirler.
Avrupalılardan farklı yaşam tarzına sahip Asya ve Türk toplulukları ise laktoza yeterince tolerans geliştiremedi. Geçmişte yaşamış Türk toplumlarının izlerini, şimdi Starbucks’ta “Bana bir latte, laktozsuz sütlü olsun lütfen!” şeklinde duyuyoruz…
İnek sütü yerine tercih edebileceğiniz ve evde de pratik bir şekilde yapabileceğiniz bitkisel sütler:
Yorumlar (0)