Yapay zekâ, son dönemlerde hayatımıza giren en önemli teknolojilerin başında geliyor. Artık sadece araştırma yapmakla kalmıyor; video üretiyor, içerik yazıyor, görsel çiziyor, hatta bazen ne düşüneceğimizi bile belirliyor. Ancak bu devrimin perde arkasında çok daha sessiz ama bir o kadar yıkıcı bir kriz yatıyor: Enerji. MIT tarafından yapılan kapsamlı bir araştırmaya göre yalnızca beş saniyelik bir yapay zekâ videosu üretmek, bir mikrodalga fırını bir saat çalıştırmak kadar enerji harcıyor. Ve bu sadece bir örnek.
Son yıllarda en çok tartıştığımız meselelerin biri ise tahmin edebileceğiniz üzere enerji verimliliği. Büyük bir iklim krizinin eşiğine gelmiş bulunuyoruz ve ne yapacağımızı tartışıp duruyoruz. Hâl böyleyken insanlığın umut bağladığı yapay zekâ teknolojileri, enerji tüketiminde bambaşka bir çağ açıyor. Öyle ki Google, Microsoft, OpenAI ve Apple gibi devler, yapay zekâya güç sağlamak için nükleer santraller kurmaya başlamış durumda. Sadece birkaç yıl içinde, yapay zekâ sistemlerinin ABD’deki tüm konutların yüzde 22’si kadar enerji tüketeceği tahmin ediliyor. Bu sadece teknolojik değil, etik bir mesele hâline gelmiş durumda.
Bir yapay zekâ modeline "Bana İstanbul için üç günlük bir gezi planı hazırlar mısın?" diye sorduğunuzda bunun arka planda yarattığı enerji etkisi nedir? Bu basit sorunun cevabı, aslında dev bir sistemin işleyişine ışık tutuyor. MIT Technology Review’ün araştırması, bu enerjinin modelin büyüklüğüne, hangi donanımda çalıştığına, hatta hangi saat diliminde ve hangi şehirde sorgulandığına göre çarpıcı biçimde değiştiğini ortaya koydu.
Mesela Meta’nın açık kaynak modeli Llama 3.1’in küçük versiyonu (8 milyar parametre) tek bir cevap için yaklaşık 114 joule harcıyor. Buradaki enerji tüketimi, bir mikrodalga fırını 0,1 saniye çalıştırmaya eşdeğer. Ancak aynı modelin 405 milyar parametreli büyük versiyonu, tüketilen enerjiyi 60 katına çıkarıyor. Bir cevap üretmek için gereken enerji, yaklaşık 6.700 joule seviyesine yükseliyor. Bu da mikrodalgayı 8 saniye çalıştırmakla aynı. Video üretimine gelince işler iyice çığrından çıkıyor: Bir açık kaynak video üretim modeli, sadece 5 saniyelik bir video oluşturmak için 3,4 milyon joule harcıyor. Bu da mikrodalgayı bir saatten fazla çalıştırmaya veya 60 kilometre e-bisiklet sürmeye denk geliyor. Ve bu değerler, tek seferlik yapay zekâ kullanımları için geçerli.
Aslına bakacak olursak bu sorunun cevabını hepimiz çok iyi biliyoruz. Yapay zekânın bu kadar yüksek miktarda enerji tüketmesinin başlıca nedeni, modellerin çalışması için kullanılan çipler. NVIDIA’nın H100, A100 ve daha yeni nesil Blackwell GPU’ları, tek başlarına bile yüksek enerji tüketim değerlerine sahipler. Bir yapay zekâ modeli, bu çiplerin onlarcası, bazen yüzlercesinden faydalanıyor. Bu da enerji tüketimini doğrudan artırıyor.
Ancak enerjinin büyük kısmı sadece modelin çalışmasından değil, sürekli erişilebilir olmasından kaynaklanıyor. Hazırda bekleyen sistemler, veri merkezlerinde sürekli çalışıyorlar. İşin ironik tarafı, çoğu zaman ne kadar enerji kullanıldığı konusunda kamuoyuyla hiçbir bilgi paylaşılmıyor. OpenAI, Google ve Microsoft gibi şirketler bu verileri ticari sır olarak gizli tutuyorlar. Bağımsız araştırmacılar ise ellerindeki açık kaynak modellerden yola çıkarak tahminî hesaplamalar yapmak zorunda kalıyorlar.
Bu da şeffaflık sorununu beraberinde getiriyor. Bugün kullandığınız ChatGPT’nin bir cevabı kaç joule harcadı? Cevap basit değil. Çünkü cevabın işlendiği veri merkezi nerede? O an enerji kaynağı güneş miydi, doğalgaz mı? Ne kadar süre çalıştı, hangi model kullanıldı? Cevap: Bilinmiyor. Bu da yapay zekânın enerji tüketimini ölçmeyi neredeyse imkânsız hâle getiriyor.
İşin daha çarpıcı yanı, bu yeni düzende bedeli biz ödüyoruz. Harvard Üniversitesi’nin geçtiğimiz yıl yaptığı bir çalışma, veri merkezlerine özel indirimli enerji sağlayan anlaşmaların faturasının tüketicilere yansıtıldığını ortaya koydu. Yani birisinin kendi evi için ödediği fatura, aslında yapay zekânın enerji giderleri için harcanıyor olabilir. Hatta ABD’nin Virginia bölgesinde yaşayan sıradan bir kişi, bu anlaşmalar yüzünden ayda fazladan 37,5 dolar elektrik faturası ödüyor.
Buna rağmen enerji tüketiminin artması bir "ilerleme" olarak sunuluyor. Az önce de belirttiğimiz gibi Microsoft, Meta ve Google gibi devler, nükleer enerjiye yatırım yapıyor. OpenAI’ın Stargate girişimi, sadece veri merkezleri kurmak için Apollo uzay programından daha fazla (500 milyar dolar) harcamayı planlıyor. Bilginin enerjiyle bu kadar sıkı bağ kurduğu bu yeni çağda, şeffaflık ve kontrol yok, ama kesinlikle bir yönlendirme var. Ve bu yönlendirme, çok büyük bedellere işaret ediyor.
Yapay zekânın bugünkü hâliyle sürdürülebilir olması neredeyse imkânsız. Çünkü sistem tasarımı, önceliğini verimlilik yerine "maksimum performans" ile "herkese her şeyi sunma" anlayışına vermiş durumda. Oysa her metin çıktısı, her video üretimi sadece birkaç saniyelik hazlar sunarken, arkasında ciddi bir enerji iz bırakıyor. Peki bu döngüden çıkış var mı?
İlk adım şeffaflık. Şu anda önde gelen yapay zekâ şirketlerinin hiçbiri, modellerinin enerji kullanımına dair net veri paylaşmıyor. Açık kaynak projeler (Meta’nın LLaMA’sı gibi) ise bu konuda daha ölçülebilir, ama genel kullanımda gerideler. İkinci adım ise verimli model geliştirme. Microsoft’un araştırmasına göre, yalnızca GPU’nun değil, sistemin tamamının enerji yükü hesaplanmalı ki bu da yeni tasarımlar ile daha az parametreyle daha fazla iş yapabilen algoritmalar anlamına geliyor.
Bazı araştırmacılar, yapay zekâyı "enerji krizine çözüm üretecek zekâ" olarak da görmek istiyor. Enerji verimliliği sağlayan yazılımlar, iklim tahmini yapan modeller, sürdürülebilir şehir planlamalarında kullanılabilecek çözümler. Ancak bu umutlu senaryoların gerçeğe dönüşmesi için, önce şu sorunun cevabını dürüstçe vermek gerekiyor: Bugünün yapay zekâsı gerçekten bir çözüm mü, yoksa sadece yeni bir sorun kaynağı mı?
Yapay zekâ devrimi, bilgiye ulaşımda eşi benzeri olmayan kolaylıklar sunuyor ve bunu herkes kabul ediyor. Ancak bu kolaylığın arkasında, görünmeyen ama büyüyen bir enerji canavarı yatıyor. Bugün birkaç tuşa basarak yaptığımız her işlem, aslında küresel enerji denkleminde yeni bir yük oluşturuyor. Ve bu yük, daha şimdiden dünya enerji altyapısını şekillendirmeye başladı bile.
Yapay zekâyla birlikte yalnızca düşünme biçimimiz değil, enerji politikalarımız da değişiyor. Ve bu değişim, hepimizin faturasına yansıyacak kadar gerçek. Bakalım tüm bunlar, olağan hayatın akışını nasıl değiştirecek...
Yorumlar (0)