Aslında bu teori günümüzden de çok öncesine dayanıyor. İbn Haldun, Aristo ve hatta Montesquieu’nun bu konu hakkında yaptığı çıkarımları görünce, demek ki İskandinavların soğuk görünmelerinin günümüze ait bir mesele olmadığı kolaylıkla görülüyor.
İnsanın doğup büyüdüğü coğrafyanın iklim durumu, kişilerin karakterlerine dair çıkarım yapmamızı kolaylaştırıyor. Bu durumu destekleyen araştırmalar yapılsa bile aslında tam anlamıyla herkeste bu durumun desteklenmediğini söyleyebiliriz. Gelin, beraber bu görüşleri mantıksal çerçevede inceleyelim.
Şu ana kadar bu konu pek gündeme gelmese de son zamanlarda konuyla ilgili oldukça farklı çalışmalar var. Pekin Üniversitesinde profesör olan Lei Wang’ın yürüttüğü bir araştırmada, Dünya’daki çeşitli bölgelerin sıcaklık değerlerinin farklı oluşu, insan karakterinin de olumlu ya da olumsuz yönde etkilediği ortaya koyuldu.
Aristoteles’in bu konuda geliştirdiği argümana göre iklim, insanlara erdemler kazandıran yegane unsurdur. Kendisi, iklim farklılığından hareketle toplumsal farklılıkları izah eden bir yaklaşım ortaya koyuyor.
Bu yaklaşıma göre soğuk coğrafyada yaşayanlar askeri erdemlerini koruyabilirler; bu kişiler cesaretli, tutkulu ama az becerikli ve az zekidir. Bundan dolayı bağımsız kalabilirler ama siyasal birlik kuramazlar. Sıcak ülkelerde yaşayanlar kültürel gelişime açık, zeki ve becerili ama az cesaretli ve iradesiz insanlardır, bu nedenle de köleleşirler. Ilıman iklim insanı ise hem zeki hem cesaretlidirler, bağımsızdırlar ve idare kurabilirler. (Aristoteles, Politika, s. 207)
İbn Haldun, Aristoteles’in aksine bu kanısını bir adım daha öteye taşır. Soğuk coğrafi koşulların insanları savaşçı olmaya yönelttiği yaklaşım Hippocrates, Thucydides gibi isimler tarafından da ileri sürülmüş olmanın beraberinde, bu yaklaşımı İbn Haldun daha da geliştirmiştir.
İbn Haldun’a göre insan, yaşadığı toprağın bir ürünü ve bu coğrafyanın şartlarına göre olgunlaşıyor.
Bu karakteristik, sosyolojik, dini ve birçok özelliklerin karşılaştırmasını ele alırken; ünlü sosyolog, Sudan halkının karakterini, yaşadıkları sıcak havanın etkisini de baz alarak anlatır.
Bahsedişine göre siyahi insanlar; işlerinde hafif ve aceleci, ayrıca zevk ve keyfe fazla düşkündürler. Hatta dans etmeyi çok sevmelerinin sebebini de ekvatoral bölgelerde sıcaklığın, insanların bedenlerinin yapısına işlediğini söyler.
İbn Haldun’un hamam benzetmesine göre hamamda sıcaklığın etkisiyle kişi gevşer ve mutlu olur. (İbn Haldun, Mukaddime s. 266). Bu bakımdan hamamlar ile sıcak ve nemli iklimler arasında bir benzerlikten de bahsediyor.
İklim ve sosyal olgular arasına ilişki kuran yaklaşımları geliştirerek İklimler Kuramı’nı ortaya atan da Montesquieu’nun ta kendisidir. Montesquieu, toplumu etkileyen faktörlerin olduğunu belirterek bu faktörlerin arasında bulunan iklimin mizaç ve karakter üzerinde etkili olduğunu Kanunların Ruhu Üzerine adlı eserinde savunmuştur.
Psikoloğa göre zor ve sert iklimlerde de insanların kendi karakterlerini kuvvetlendirebileceklerini söylüyor. Bu düşüncesini dayandırdığı temel ise ABD ve Çin üzerinde gerçekleştirilen bir çalışmada Çin’deki soğuk iklim insanları, diğer şehirlerdeki yurttaşlarına kıyasla çalışmaya daha yatkınlar. Ancak ABD’de aynı iklim koşullarından gelen insanlar daha bireyselci olarak tespit edilmiş.
İklimler gün geçtikçe değişmeye ve soğuk iklimler yerini sıcağa, ılıman iklimler kendisini soğuğa bırakıyor. Böyle bir durumda İbn Haldun, Aristoteles ve Montesquieu’nun çıkarımlarının doğruluk payı da azalmış oluyor. Çünkü onların bu tespitleri yaptıkları dönemdeki iklimle 21. yüzyılın iklimleri aynı değil.
Bundan dolayı Pekin Üniversitesi araştırmacıları başta olmak üzere birçok bilim insanı, sıcaklığın karakter üzerindeki etkilerini kavrayabilmek için daha fazla araştırma yapılması gerektiğini söylüyorlar.
Şunu da belirtmeden geçmeyelim: Dünyadaki iklim değişiklikleri devam ettiği sürece, kişilerin karakterlerinde ve toplumsal yapıda değişiklikler olacaktır. Bunların ne kadar etken ve kapsamlı olacağı sorusunun cevabını da gelecek dönemlerde yapılacak araştırmalar verecektir.
Yorumlar (0)