Görüntülü sohbet, pandemi öncesinde gerçekten gerek duyduğumuzda başvurduğumuz bir yöntemdi. Sosyalleşme ihtiyacı için değil, bizden zaten uzakta olan ailemizi ya da dostlarımızı kısa bir süre olsa da görmek için kullanırdık. Pandemi başladıktan sonra da en büyük sosyalleşme aracımız görüntülü görüşme yöntemi oldu İş dünyasındaki adıyla da video konferanslar…
Var olan teknolojilerin verdiği rahatlıkla evlerimize kapandık. Yaklaşık 2 aydır sosyalleşmenin de bir yolunu buluyoruz. Ancak evden çalışanlar ve tüm iletişimini görüntülü görüşmeyle yürütenler için yeni bir psikolojik salgın başladı. Engadget, BBC ve Wall Street Journal, eski nesil teknolojilerin neden olduğu yeni nesil yaygın psikolojiye dikkat çekti. Medya devleri, bu süreçte yaşanan psikolojik semptomları Zoom Bitkinliği olarak gündeme getirdi.
Kısa sürede günlük 300 milyon kullanıcıya ulaşıp kurucusunu dünyanın en hızlı servet artışı yaşayan insanı haline getiren Zoom uygulamasından söz ediyoruz. Pandemi öncesinde sadece sınırlı sayıda insanın bildiği, iş odaklı olan bu uygulama basit kullanımı nedeniyle aniden dünyanın en popüler hizmetlerinden birisi haline geldi.
Zoom artık WhatsApplaşma yolunda ilerleyen bir uygulama. Hatta WhatsApp’a bile bu süreçte Zoom’a benzer özellikler geliyor. Zoom gibi gibi kullanımı basit olan pek çok uygulama ile gün içerisinde defalarca, saatlerce süren video konferanslar yapıyoruz. Bu da zamanla biz farkında olmadan zihinsel bir yorgunluk sürecini başlatıyor. Yorgunluğu fark ettiğimizde ise bunu dile getirmekte zorlanıyoruz. Çünkü işimizin ve ilişkilerimizin devamlılığı için görüntülü görüşmeler yapmak zorunda hissediyoruz.
Kuzey Ilinois Üniversitesi profesörlerinden Suzanne Degges-White, konu hakkında önemli açıklamalarda bulunuyor. Yüz yüze görüşme yaparken fiziksel olarak buna tamamen hazır ve performans odaklı hale geldiğimizi ifade eden White, görüntülü sohbetlerde ise sadece seçtiğimiz kelimelere ve bir nevi “daldan dala atlamadan” konuşmamaya çalıştığımızı söylüyor.
Prof. White, “Yüz yüze iletişim kurarken ortamdaki iklimi ölçme şansına sahibiz. Buna göre davranışlarımızı belirliyoruz. Video konferanslarda ise ne kadar görüntü olsa da benden dilinden ya da yüz ifadelerinden ipuçları çıkartamıyoruz.” diyor. Ayrıca bilimsel olarak beden dili yoksa iletişimin %85’ini kaybediyoruz. Kamera karşısında kimsenin ayakta durarak, sırf tavrını belli etmek için el kol ve vücut hareketleri yapamayacağını bildiğimizden, Bu açığın tümünü de sözel olarak karşılamaya çalışıyoruz.
WSJ’ye konuşan Stanford Üniversitesi’nden Prof. Dr. Jeremy Bailenson “Sözsüz aşırı yükleme yaşıyoruz” diyor. Elbette bu ifadesine açıklık getiriyor ve “Sıradan bir iş yerinde insanlar çoğunlukla yüzyüze iletişim kurarlar. Bir kişi diğer kişinin gözlerinin içine bakar. Ancak Zoom gibi yazılımlarda doğrudan size bakan bir grup insanın olduğu kalabalık ekranlara saatlerce bakmak zorunda kalıyoruz” diyor.
Prof. Bailenson ve arkadaşları, bu durumu inceleyen bir deney de yaptılar. Uzaktan eğitimin yürütüldüğü sanal sınıfları takip eden araştırmacılar, verimlilikle birlikte öğrencilerin rahatsızlığının da arttığını gözlemlediler. Bailenson, “Beynimiz insanların yüzlerine odaklanıyor. Diğerlerine göre göre daha büyük yüzler görürsek, onları fiziksel olarak bize de yakınlaşıyor gibi algılarız. Biz farkında bile olmadan ‘savaş ya da kaç’ refleksimiz devreye girer." diyor.
Clemson Üniversitesi’nden bir diğer araştırmacı Marissa Shufller, herkesin bize baktığı bir ekranla yüz yüzeyken daha çok performans gösterme kaygımızın olduğunu, bunun da bizi yıprattığını söylüyor. 2014’te yapılan bir araştırmaya göre insanlar, video konferanslara geciken kişileri soğuk ya da isteksiz çalışmaya yatkın olarak nitelendiriyorlar.
Fransa’da yer alan üniversite Insaed’de görevli Doç. Dr. Gianpiero Petriglieri bu tuhaf örneğiyle video konferans yönteminin aslında alıştığımız düzene ne kadar zıt olduğunu ortaya koyuyor. Evet görünürde pratik ancak gerçekliği olmayan pratikler, alıştığımız değerlere ve yargılarımıza da zarar veriyor. Düşünce biçimlerimiz değişiyor.
Yorumlar (0)